İlk olarak 1901 yılında yayımlanan Ay’da İlk İnsanlar’da H.G. Wells, hırslı bir iş adamı olan Bay Bedford ve garip bir bilim insanı olan Bay Cavor tarafından Ay’a yapılan ilk insanlı yolculuğu anlatır. Bedford ve Cavor, “Seleneliler” adını verdikleri gelişmiş bir uzaylı medeniyetin Ay’a yerleştiğini keşfeder. Kitabın başlarında Ay’ı keşfetme arzusuyla Cavor, Bedford’u Cavorite adını verdiği maddeden yapılacak bir kürenin inşasına yardım etmesi için ikna eder. Cavorite, Bay Cavor tarafından icat edilen varsayımsal bir maddedir ve henüz üretilememiştir, fakat Cavor’un umudu bu maddenin kütle çekiminden etkilenmeyeceği yönündedir.
Wells bu kitapta birçok kitabında yaptığı gibi emperyalizmi ve kapitalizmi eleştirir. Başka toplulukların fethini ve kaynaklarının ele geçirilmesini kötü bir şey olarak görür. Bu kitabında da dolaylı yoldan Afrika’nın Avrupalı uluslar tarafından sömürgeleştirilmesini eleştirir.
Wells’in eleştirisinin yoğunlaştığı nokta Cavor ve Bedford’un kişilikleri arasındaki farktır. Bedford hırslı fakat pek de başarılı olmayan bir iş adamıdır. İflas ettikten sonra sonunda kendisine hak ettiği zenginliği getireceğini düşündüğü bir tiyatro oyununu yazmak üzere Lympne kasabasına çekilir. Kendisinin hayattaki genel motivasyonu daha fazla para kazanmaktır ve bu özelliğiyle kapitalizmi temsil etmektedir. Cavor’un geçmişi ise çok daha farklıdır. Her şeyden önce kendisi garip bir bilim insanıdır ve bu özelliği yüzünden toplumdan dışlanmış ve yalnız bir adam olmaya mahkum edilmiştir. Kendisinin bu kasabaya taşınma sebebi deneylerine ve çalışmalarına insanlardan mümkün olduğunca uzakta devam etmek istemesidir. İki adamın bu kasabaya taşınma sebepleri aynı olsa da amaçları farklılık göstermektedir. Bedford, Cavor’un motivasyonunu şu sözlerle anlatır:
“Gelgelelim, çocuksu bir yanı vardı! Bu icadı gerçekleştirirse bu madde Cavorite ya da Cavorine adıyla gelecek kuşaklara erişecek, kendisi de Kraliyet Derneği’ne kabul edilecek, Nature dergisi saygın bir bilim insanı olarak kendisine yer verecekti, vesaire. Bütün derdi buydu! Eğer ben ortaya çıkmış olmasaydım, yeni bir sivrisinek türü keşfetmiş gibi bu bombayı dünyaya bırakıverecekti. Böylece bu buluş da bu bilim insanlarının parlatıp ortaya attıkları ufak tefek şeyler gibi bir kenarda kalıp boşa gidecekti.
Bu istekleriyle beraber Cavor, şimdilik bir sosyalist olmasa da bilimsel meraka sahip bir bilim insanı olarak resmedilir. Bedford ise Cavorite maddesinde kapitalist bir başarı görür. Kendi cümleleriyle:
“Örneğin, ağır bir şeyi kaldırmak istiyorsanız, ne kadar ağır olursa olsun, altına bu maddeden bir levha koyarak kolayca kaldırabilecektiniz. İster istemez bu ilkenin toplara ve zırhlı araçlara, tekmil savaş araç gereç ve yöntemlerine, sonra taşımacılığa, bir yerden bir yere gitmeye, inşaata, akla gelebilecek her türlü insan uğraşına uygulandığını geçirdim aklımdan. Bu yeni dönemin -az buz değil, yeni bir çığır açılacaktı- doğumuna tanıklık etmek insanın eline kırk yılda bir geçerdi. Kafamda evirip çevirdikçe iş büyüyordu. Bir iş adamı olarak kurtuluşum olabilirdi. Bir ana şirket ve kardeş şirketler, pek çok alandaki uygulamalar, durmadan büyüyen karteller ve tröstler, ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar, giderek dünyayı yöneten, dünyaya hükmeden koskocaman bir Cavorite Şirketi gözümde canlandı. Üstelik ben de bu şirketin içindeydim.”
Bu paragraf, Bedford’un kişiliğiyle ilgili daha çok bilgi edinmemizi sağlar. Yerçekiminden etkilenmeyen bir maddeyle karşılaştığında ilk aklına gelen fikir bu maddeyi silahlara uygulamak ve zengin olmaktır. Bunun yanında dünyayı yöneten bir şirketi yönetmek, yani güç isteği de bu cümlelerle eleştirilir.
Cavor, Bedford’a sadece araştırmasından bahseder, fakat Bedford bu icattaki potansiyeli gördüğü anda üzerinde hak iddia eder ve şunları söyler:
”Kesinlikle bugüne kadarki en büyük icadı gerçekleştirme yolundayız biz,” dedim “biz”in üstüne basarak. “Beni ancak silah zoruyla bu işin dışında tutabilirsiniz.”
Bu cümlelerle Wells, açıkça kapitalizmin getirdiği bencilliği eleştirir. Wells’in Bedford karakterini gösteriş biçimi kapitalist olmasına rağmen tamamen de kaybedilmiş değildir. Cavor ile ilk tanıştıklarında kendisi Cavor’un bazı sorunlarıyla ilgili herhangi bir çıkarı olmadan yardım etmeyi teklif eder. Bu özelliğiyle birlikte Wells, toplumun kafa yapısının kapitalizm tarafından henüz tamamen ele geçirilmediğini, geride hala sosyalizm ve hümanizmden kalanlar olduğunu belirtir.
Olaylar geliştikçe Bedford içinde kalan sosyalizm ve hümanizmi kaybeder, şiddetli ve hatta faşist denebilecek bir adama dönüşür. Cavor daha sonra Bedford’un davranışlarını şu şekilde anlatır:
Ay’da adeta karakteri bozuldu. Tepkisel, düşüncesiz, geçimsiz biri oldu çıktı. Çok geçmeden birtakım dev bitkileri kafasızca gövdeye indirerek sarhoş olması, nasıl birileri olduklarını doğru dürüst gözleme fırsatı bile bulamadan Seleneliler tarafından ele geçirilmemize yol açtı…Çıldırarak önüne çıkana saldırdı, üçünü öldürdü, bu saldırganlığın ardından onunla birlikte kaçmak zorunda kaldım. Çok geçmeden yolumuzu kesmeye kalkan bir sürü Seleneliyle kapıştık ve yedi sekizini daha öldürdük.
Bay Bedford’un karakteri dönemin kapitalist liderlerine bir benzetme ve eleştiridir. Ay’daki macerasından sonra Bedford, sonunda Ay’a gelirken kullandıkları küreyi bulur ve tek başına oradan ayrılır. Bencilce davranışları bu olayla birlikte vurgulanır. Dünya’ya geri dönerken Bedford zihinsel bir çöküntü geçirir ve kendi deyimiyle “Bedford’dan kopar”
“Onun okul günlerini, ilk gençlik çağını, aşkla ilk tanışmasını tıpkı bir karıncanın kumda gidip gelişlerini inceler gibi gözden geçiriyordum… O kaynaşan kalabalıktan sıyrılayım derken ona buna toslarken, hatta kendisi gibi insancıklara selam verirken görüyordum. Ben miydim o? Bir oyun yazmak için kendini Lympne’ye attığını, Cavor’un yanına yaklaşıp onunla bir şeyler konuştuğunu, kolları sıvayıp kürenin üstünde çalıştığını, sonra da Cavor’un laboratuvarına gitmekten çekindiği için Canterbury yollarına vurduğunu görüyordum. Ben miydim o? İnanamıyordum.”
Bu cümlelerle Wells kapitalizmin insanı kendisinden uzaklaştırdığını belirtir.
Wells, anlatısını Cavor’un ağzından tüm insanlığı eleştirerek noktalar:
“Buraya gelmenin yolunu buldum, ama bir yolu bulmak hiçbir zaman o yolun ustası olmak değildir. Sırrımı Dünya’ya geri götürürsem ne olacak? Sırrımı bir yıl, hatta daha da kısa bir süre nasıl saklarım, bilmiyorum. Önünde sonunda başkaları tarafından da keşfedilerek ortaya çıkacaktır. O zaman… Hükümetler ve devletler buraya erişmek için kapışacaklar, birbirleriyle ve Aylılarla savaşacaklar. Bu da savaşların yayılmasından, savaşmak için yeni yeni fırsatlar doğmasından başka bir işe yaramayacak. Sırrımı açıklarsam bu gezegenin en derindeki geçitleri bile insan ölülerinden geçilmeyecek. Öbür dediklerim su götürür, ama burası kesin… İnsanın Ay’a bir yararı olmazmış gibi görünüyor. Ay’ın insanlara bir yararı olur mu? İnsanlar kendi gezegenlerini bile bir savaş meydanına ve sonsuz budalalıklar sahnesine çevirmekten başka ne yaptılar ki? İnsanoğlu, dünyası ne kadar küçük olsa da, ne kadar kısa yaşasa da, şu aşağıdaki küçücük hayatında olabileceğinden çok daha fazlasına sahip hala. Yeter! Bilim çok uzun zamandır aptalları kullansın diye silahlar geliştirip duruyor. Artık buna dur demeli. Bırakalım insanlık bu sırrı kendisi araştırıp dursun – bin yıl sonra.”
Hazırlayan: Can Elbir