bilimkurgu dunyalar savasi

Eski Bilimkurgu Neden Çekiciliğini Koruyor?

“Bilimkurgu, elmaya dışarıdan bakabilen elma kurdudur” -Müfit Özdeş

Buhar gücüyle çalışan dev makineler, retro lazer tabancaları, fizik kurallarını umursamayan uzay gemileri, kâğıda yazılmış komutlarla eğitilen robotlar…

Bilimkurgu gibi geleceğe yönelik bir türde güncel bilimsel birikime uymayan, ihtiyarlamış eserlerin modernlerinden daha çok sevilmesi tuhaf gelebilir. Birlikte türün geçmişinde bir yolculuğa çıkıp bu soruya cevap arayalım.

Bilimkurgunun Doğuşu

aya yolculuk4

İnsan, başından beri yarını ve evrenin bilinmeyenlerini merak etmiştir. Antik zamanlardan bu yana bilimkurgu kabul edebileceğimiz eserler verilmişse de bir edebi tür olarak ortaya çıkması sanayi devrimine dayanır. Çünkü işe yarar bilimsel bilgi önceden zanaat olarak görülürken, bu dönemde mühendislik olarak düşünülmeye başlanmış; enerjinin harekete dönüştürülmesi halkın üzerinde büyük heyecan ve hayranlık uyandırarak edebiyatçıları geleceği düşlemeye yönlendirmiştir. Jules Verne ve H.G. Wells’i hâlâ sevmemizin nedeni edebi yeteneklerinin yanında, o dönem doğan bilim hayranlığını yansıtmadaki başarıları olabilir. Verne’ün yazdıkları bariz şekilde insan aklına ve onun yapabileceklerine bir övgüdür. Ay’a gitmemizin üzerinden yarım asırdan fazla geçmiş, tren ve balonlar çoktan eskimiş, denizaltılar sıradanlaşmış olmasına rağmen kendisinin yazdıklarını okurken o dönemde yaşayan biri kadar şaşırmaktan kendimizi alamayız. Hatta tüm bunları öngördüğü için daha çok hayran kalırız.

Wells’in kitaplarında ise bilim hayranlığı ve evrenin işleyişine dair merak ön plana çıkar. Yazar zamanda yolculuk, kıyamet-sonrası, uzaylı istilası gibi pek çok klasik bilimkurgu temasının ilk örneğini vermiştir. Bugün onun bulduğu konularda daha detaylı hikâyeler yazmak mümkündür, ama onun eşsiz avantajına sahip olmadığımız için hep bir şeyler eksik kalır. Biz bilim ve teknolojinin etrafımızı sardığı bir dünyada yaşıyoruz, ama H.G. Wells’in sokaklarında at arabaları dolaşan dünyasında bunlar yeni, farklı ve hayranlık uyandırıcıydı.

İlk dönem bilimkurgusunu çekici kılan bir başka unsur da çoğu hikâyenin yazıldığı zamanda geçmesi ve tarihi anlatısının spekületif kurgu okuyucusuna ilginç gelmesidir. Gündelik yaşamının dışında unsurlar görmeyi seven bilimkurgu hayranları; dönemin farkı insan tipleri, abartılı kıyafetleri ve atmosferinden keyif alır. Tarihsel atmosfer ve bilim hayranlığı denince aklımıza, ilk modern bilimkurgu romanın yazarı Mary Shelley gelmeli. Annesi feminist felsefenin kurucularından Mary Wollstonecraft, babası anarşizmin ilk modern savunucusu William Godwin, eşi Percy Bysshe Shelley, ahbabı Lord Byron olan; edebiyat çevresinde yetişmiş ve yaşamış yazarın klasik eseri Frankenstein’ın zamanının ilerisinde ve etkileyici bir eser olması tesadüf değildir. Kitap döneminin felsefesinin dışında Mary Shelley’in yaşamından, bilim merakından, gotik korku öykülerine olan sevgisinden ve Percy ile Byron’ın temsilcisi oldukları romantizm akımından esintiler taşıyor.

Bu dönemi layıkıyla temsil eden bir başka eser de aynı Frankenstein gibi gotik roman kategorisinde değerlendirilmesi gerekilen Drakula. Kitap popüler kültürde yansıtıldığının aksine salt fantastik değil, biyolojiden bolca yararlanan, kan nakli gibi çağının ilerisinde teknolojilerden bahseden bir bilimsel-fantezi eseridir. Poe’nun bilimkurgu öykülerini de hesaba kattığımızda görüyoruz ki bu edebi tür yalnızca aydınlanmadan değil, ona tepki olarak doğan romantizm ve gotik akımlarından da etkilenerek ortaya çıkmıştır. Üzerine konuştuğumuz ilk dönem bilimkurgu eserlerini günümüzde hâlâ etkileyici kılan başka bir unsur da insanın çağlar boyunca değişmeyen duygularını yansıtmaları olabilir.

Şu Meşhur Altın Çağ

Altın çağ denilince aklımıza ucuz dergilere yazan Isaac Asimov, Ray Bradbury gibi isimler ve George Orwell, Aldous Huxley gibi felsefe ile politikayı ön plana çıkaran kişiler gelmeli. Bu yazarlar, artık kabul görmüş bir tür hâline gelen bilimkurguya kendi uzmanlıkları perspektifinden yaklaştılar; böylelikle edebiyatta hikâye anlatımıyla bilimsel yaratıcılığa eşit derecede önem veren bir akımın öncüsü oldular.

Altın çağ hikâyeleri, büyük bölümü ucuz dergilere satılmak amacıyla yazıldığı için hızlı, sürükleyici, heyecanlı ve şaşırtıcı olmalarıyla okuyucuyu çekiyor. Edebi değer ve tekniklerden ziyade bilimsel tahminler ve dünya tasarımına yer vermeleriyle ana akım okurdan farklı bir bilimkurgu okuru kitlesine hitap ediyorlar. Nostaljik havalarının yanında didaktiklikten uzaklar; politik doğruculuk, temsiliyet ve çeşitlilik gibi kavramları yaymaya çalışmıyorlar. İsabetli tahminlerde bulunamayan absürt diyebileceğimiz eserler bile en azından sıkıcı olmamalarına dikkat edilmiş eğlenceli sayılabilecek işler.

Yeni Nesil, Yeni Dalga

Altın çağ hikâyelerini okuyarak yetişen nesil, yeni dalga olarak hatırlanacak akımın, dolayısıyla da modern bilimkurgunun temelini attı. J.G. Ballard, Philip K. Dick ve Ursula K. Le Guin’in eserleriyle karakterize edebileceğimiz bu dönemde, soğuk savaşın da etkisiyle bilim hayranlığının yerini teknoloji korkusu, geleceğe duyulan umudun yerini melankoli aldı. Yeni dalgacılar, modern ve post-modern edebiyat tarzında eserler vererek büyük bir kırılmaya sebep oldular. Bilimkurgunun edebiyat çevreleri tarafından ciddiye alınmasını sağlarken, anlatımı içeriğin önüne koyarak altın çağ öykülerindeki bilimsel temelleri kurban ettiler.

Bu dönemde, gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu eserlerinden bazıları yazıldı ama bu eserlerin çoğu bilimkurguyu anlatmak istedikleri toplumsal sorunlar için arka plan olarak kullanıyordu. Yazarlar, Orwell ve Huxley’in temalarını Asimov ve Bradbury’nin dünyalarına yerleştirdi. Yeni dalga, postmodernizmle olan ilişkisinden dolayı sade ve net bir anlatım bekleyen klasik bilimkurgu okurunu kaybetti, ama ana akım edebiyatseverlerden kayda değer bir hayran kitlesi edindi.

Çağdaş Bilimkurgunun Sorunları

Modern bilimkurgu eserleri, eskiler kadar okunmuyor veya sevilmiyor. Bunda günümüz dünyasının problemlerinden sıkılan insanlığın ihtiyaç duyduğu nostalji duygusunun etkisi büyük. Retro-fütürist estetiğe uyan akımlardaki yükselişi de aynı sebebe bağlayabiliriz. Tabii ki asıl sebep, şimdiki yazarların sahip olduğu dezavantajlar ve düştükleri hatalar. Öncelikle teknoloji artık toplum nezdinde eskisi kadar ilginç değil. Daha hızlı bir buharlı trenin açılışına binlerce insanın toplandığı zamanlardan, kuantum teknolojisini yalnızca meraklılarının takip ettiği günümüze geldik. Geleceğe yönelik yeni öngörüler, klasikleşmiş eserler kadar ilgi çekmiyor. Yeni nesil yazarların çoğu, okuyarak yetişen öncüllerinin aksine filmlerle bilimkurguya merak sardı. Bu da onların sinema anlatımını taklit ederek edebi lezzetten yoksun eserler ortaya koymalarına neden oldu. Ayrıca beyazperdeye uygun kitaplar üretme isteği, konu kısırlığına sebebiyet veriyor.

Benzer şekilde bugüne kadar ortaya konulan külliyatın genişliği, öncekilerden farklı hayaller kurmayı neredeyse imkânsız kıldı ve okuyucuların, “Ben bunun benzerini okumuştum,” diyerek yenilere burun kıvırmasına yol açtı. Bunun yanında, oluşan genel bilimkurgu estetiği tembel yazarların dünya yaratımıyla veya bilimsel/teknik açıklamalar için araştırma yapmakla uğraşmayarak, sanayi tipi kitaplar ortaya koyabilmesini sağladı, okurlarda önyargı oluştu. Değişen toplum yapısı sebebiyle eleştirmenler ayrımcılık, eşitsizlik, ırkçılık, cinsiyet rolleri gibi toplumsal sorunları eleştiren kitapları ön plana çıkarmaya başladı. Yeni bilimkurguların büyük bölümünün sosyolojik konulara eğilmesi, fen ve teknolojiye meraklı eski tür okurları soğuttu. Sonuç olarak hepimiz geleceğe merak duysak da farklı sebeplerle, eski eserleri seviyoruz. Günümüz Amerikan bilimkurgu edebiyatının kısır döngüsünden uzaklaşmak için klasiklere, uzak doğuya, yerli bilimkurguya veya çizgi romanlar gibi farklı bir medyuma yönelebilirsiniz.

Yararlanılan Kaynaklar:

Yazar: Sadık Efe Sarıtunalı

Bilgisayarla fazla ilgilenir. Boş zamanlarında ise çizgi roman okur. Bir gram çizim yeteneği olmadığı için çuvalladığı çizgi romanlarından sonra en büyük hayali kendine bir çizer bulup çizgi roman yazarı olmak. En büyük tutkusu ise bilimkurgu.

İlginizi Çekebilir

Uglies-2024

Çirkinliğin Geleceği: Uglies

Çirkinler (Uglies, 2024), yönetmen McG‘nin bir distopya tasavvuru. Film, Tally Youngblood (Joey King) adında bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin