olaganustu-bilimsel roman kapak

Bilimkurgunun Edebi Atası: Olağanüstü-Bilimsel Roman

Olağanüstü-bilimsel roman ya da Fransızcadaki özgün adıyla “Le Merveilleux Scientifique“, 19. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın ortalarına kadar Fransa’da gelişen bir edebi türdür. Çağdaş bilimkurgunun öncülü sayılabilecek bu bilimsel hayal gücü edebiyatı, çılgın bilim insanlarından onların olağanüstü buluşlarına, kayıp dünyalardan Güneş Sistemi seferlerine, felaketlerden insanüstü varlıkların ortaya çıkışına kadar birçok tema etrafında dönen hikâyeler ortaya koymuştur.

Fransız yazar Maurice Renard, türü tanımlamak için kendisine bu adı uygun gördüğünde yıl 1909’dur. Yaşamı boyunca sürdürdüğü edebi gayretlerini ise “Du roman merveilleux-scientifique et de son action sur l’intelligence du progrès” (Olağanüstü-Bilimsel Roman ve İlerleme Tasavvuruna Olan Etkisi,1909), “Le Merveilleux scientifique et La Force mystérieuse de J.-H. Rosny aîné” (Olağanüstü-Bilimsel Roman ve J.-H. Rosny aîné’nin Gizemli Gücü, 1914) ve “Le roman d’hypothèse” (Varsayım Romanı, 1928) başlıklı üç temel makalesinde detaylandırmıştır. Maurice Renard’ın sonraları adını “varsayım romanı” olarak değiştirmesine rağmen, edebiyat çevrelerince “olağanüstü-bilimsel roman” kavramı yaygın şekilde kullanılmaya devam edilmiştir.

Renard’a göre olağanüstü-bilimsel romanın amacı, okuyucuyu evrenin hakikate daha yakın bir tefekkürüne getirmek ve bir araç olarak bilimsel yöntemleri, bilinmeyeni ve belirsiz olanı anlama çalışmasına uygulamaktır. 19. yüzyılda birçok edebiyat eleştirmeni, fantastik anlatının geleceğini merak ediyordu. Maurice Renard için doğaüstü olayların bilimsel gelişmeler nedeniyle kademeli olarak ortadan kaybolduğunun duyurulması, fantastiğin yenilenmesini de gerekli kılıyordu. Gerçekten de dünya ile ilgili bu hayal kırıklığı karşısında, yazar yeni merak biçimleri yaratmak ve keşfetmek için bilimin kullanılmasından yanaydı.

1909’da Renard, “Olağanüstü-Bilimsel Roman ve İlerleme Tasavvuruna Olan Etkisi” başlıklı bir manifesto yayımladı ve hem eleştirel özerkliğine hem de edebi değerine inandığını belirttiği yeni bir roman türünün varlığını ortaya koydu. Bu makalede türü bir yandan yapısallaştırmaya, bir yandan da tanımlamaya çalıştı. Ancak salt bir edebi veri olarak ele almak yerine, olağanüstü-bilimsel romanı başlı başına bir tür hâline getirebilmek için katı bir tanım vermeye özen gösterdi. Hatta söz konusu makalesinde H. G. WellsJ.-H. Rosny ve Jules Verne gibi dönemin önemli yazarlarına ait çeşitli eserleri, olağanüstü-bilimsel roman olarak kabul edilip edilemeyeceğine dair detaylı bir değerlendirmeye tabi tuttu.

Maurice Renard, olağanüstü-bilimsel romanı bilimin bir dekor olarak değil, yıkıcı bir unsur olarak kullanıldığı bir edebi tür olarak ele alır. Hikâye akılcı bir çerçeve içinde gerçekleşirken, bilimsel bir yasa — fiziksel, kimyasal, psişik veya biyolojik — değiştirilir veya keşfedilir. Bu nedenle yazarın, ortaya çıkması muhtemel tüm sonuçları hayal etmesi gerekir. Buna ek olarak Renard, meslektaşlarını okuyucuda baş dönmesi hissi uyandırmak için bilinmeyene bilim uygulamaya çağırır. Bilimsel yapıya sahip bir masal olarak da tanımlanabilecek tür, kendine didaktik bir hedef koymalı: okuyucuyu kendini sorgulamaya, dünyayı yeni bir mercekten görmeye yönlendirmelidir.

Olağanüstü-bilimsel roman, Émile Zola tarafından uygulandığı gibi özellikle natüralizmden ilham alır. Çünkü anlatı, ortamın kahramanlar üzerindeki etkilerinin incelendiği bir fikir laboratuvarı olarak işlev görmelidir. Zaten türün meşruiyeti felsefi kapsamından kaynaklandığından, Maurice Renard makalesini bir edebiyat dergisinde değil, eleştirel ve felsefi bir dergi olan Le Spectateur‘da yayımlamayı tercih etmiştir.

Bu manifesto ile Maurice Renard, türün etrafında bütün bir edebi hareketi yapılandırmaya çalışır. Çalışmalarının sadece Fransız edebiyatı ile sınırlı kalmasını istemez, küresel anlamda değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Belki biraz da bu nedenle olsa gerek, olağanüstü-bilimsel romanın en büyük temsilcileri arasında İngiliz yazar H.G. Wells ile Amerikalı yazar Edgar Allan Poe‘yu gösterir. Ona göre bu iki isim, olağanüstü-bilimsel romanı en saf şekliyle ele almaktadır ve bu nedenle de kuruculuk payesini hak etmektedir. Wells ve Poe’nun önderliğinde Renard, Auguste Villiers de l’Isle-Adam, Robert Louis Stevenson ve Charles Derennes‘ini de türün önde gelen isimleri arasında gördüğünü belirtir.

Öte yandan Renard, dönemin en ünlü yazarlarından Jule Verne’i ise kategorik olarak reddeder. Çünkü Renard’a göre Verne, fikren var olan icatların olası kurgulamalarını yapmaktadır ve bu da onu “olağanüstü-bilimsel roman teorisinden uzaklaştırmaktadır. Benzer nedenlerden dolayı Renard, eğitim maceraları kaleme alan André Laurie ve Paul d’Ivoi‘nin yanı sıra hicivsel eserleriyle ünlü Albert Robida‘yı da tür dışı bırakır. Çünkü olağanüstü-bilimsel romanın amacı beklentilere dayalı olmamalıdır. Fikren de olsa hâlihazırda var olan unsurları gelecekteki bir olay örgüsüne yerleştirmekten ziyade, henüz bilinmeyen icatların sonuçları hayal edilmelidir.

1909’da yayımlanan manifestonun edebiyat dünyasında önemli etkileri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yayımlanmasının ardından eleştirmenler Edmond Pilon ve Henry-D. Davray, Renard’ın makalesine titizlikle eğildi. Hubert Matthey, 1915’te kaleme aldığı “Essai sur le merveilleux dans la littérature française depuis 1800” adlı eserinde manifestoya birkaç kez atıfta bulundu. Renard’ın büyük bir edebi heyecanla giriştiği bu öncül çalışması, Rosny’den Gaston de Pawlowski’ye ve hatta André Maurois’e kadar türün birçok temsilci ve savunucusunun kaleminde yaşamaya devam etti.

Maurice Renard tarafından henüz 1900’lerin başında ortaya konulan bu öncül çalışmanın, çağdaş bilimkurgunun şekillenmesinde ne denli etkili olduğu tam manasıyla bilinmemektedir. Ancak ünlü yayıncı Hugo Gernsback, 1926 yılında yayımladığı Amazing Stories dergisinin ilk sayısındaki önsözünde hem türe adını vermiş (science fiction) hem de bu türden kastettiği şeyin “Jules Verne, H. G. Wells ve Edgar Allan Poe tarzı hikâyeler” olduğunu açıkça dile getirmiştir. Hugo Gernsback’ın bilimkurguyu tanımlarken özellikle Wells ve Poe’yu örnek vermesi tesadüf olmasa gerektir.

Hazırlayan: Telepreter

Yararlanılan Kaynaklar:

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

frank-herbert-roportaj-3

Kayıp Röportaj #3: Frank Herbert’tan Fütüristik Düşünceler

Daha önce hiç gün yüzüne çıkmayan bu sohbet, ilk olarak 1984 yılı ortalarında, tam da Dune filminin …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin