bilimkurgu edebiyati

Bilimkurgu Edebiyatı Üzerine #6

Bilimkurgu denilince aklınıza ilk olarak ne geliyor? Mekikler, uzaylılar, yapay zekâ ya da kontrolden çıkarak insanlığı yok eden robotlar mı? Bunlar bilimkurgunun başat unsurları ve külliyatın büyük bir çoğunluğu bu kavramlarla ilintili. Bilhassa teknolojik gelişmelerin kamusal alanda ağırlığını gitgide daha fazla hissettirdiği şu günlerde, yardımcı olarak tasarladığımız aygıtların kendi iradelerini kazanmaları durumunda bize ve kararlarımıza dair neler söyleyebileceklerini düşünmek hem heyecan verici hem de korkutucu. Zira değişimin bizi nasıl etkileyeceği henüz bir muamma ve olası senaryolar pek de iç açıcı değil. Bu bakımdan bilimkurgunun, klasik edebiyat geleneğinin organik bir taşıyıcısı olarak çağın dilini ve meramını aktardığı rahatlıkla söylenebilir. Rolü, misyonu oldukça mühim.

Peki ya yerli bilimkurgu denilince akıllara ne geliyor? İşte burada bir sorun çıkıyor karşımıza. Aynı şeyleri durmadan yineleyen, tekrarlayan sıkıcı ezberler. Sözgelimi Amerikan Bilimkurgusu diye başlık açılırsa karşımıza çıkacak şeyler üç aşağı beş yukarı bellidir. Bir eyalette –muhtemelen New York ya da Washington D.C.- geçen ve yerli halkın maruz kaldığı olaylar konu edilir. Karakterler Amerikan olur, konuşmaları ve kültürleri doğrudan metne sirayet eder. Ya da İngiliz Bilimkurgusu dersek Londra’da Big Ben’in yamacında UFO’lar ve yapay zekâ robotlar belirir, bir doktor gelir ve hünerli tornavidasıyla sorunu çözer. Yani, yine kültürü aktarma hususunda gereken görevi üstlenir anlatı ve yerel dokuya temas ederek evrensel metni meydana getirir.

bilim ve bilimkurgu teoride mumkun 5 kavram

Oysa yerli bilimkurgu denilen kavramın bu bağlamda ne kadar yerli olduğu tartışmaya açıktır. En başta mekân seçimi sorundur bir kere. İstanbul gibi dünya başkentleri arasında sayılı tarihi öneme sahip bir şehir çoğu eserde hakkı verilerek kullanılamaz. Gerçi bunun için yerli eserleri tam anlamıyla incelemek gerekir, ancak yeterlilik konusunda sınıfta kaldığı muhakkak. Daha büyük bir sorun ise şehrin kültürel önemini yansıtma konusunda insan unsurunun işlenişi. Karakterlerin isimlerini yabancı isimlerden seçen ve batı ülkelerinde maceralara atılanlara kızsak da, yerli isim ve mekânları kullanmak da çare değil. Çünkü bu kişilerin derinliği öylesine kötü işleniyor ki, ne kültürü ne de yazarın meramını hakkıyla anlatıyorlar. Anlatıcı zaten bu noktada iflas bayrağını çekiyor; bir de üstüne kartondan karakterlerle karşılaşınca yerli bilimkurgu kavramı olumsuz çağrışımlara sebebiyet veriyor.

Burada anlaşılması gereken husus karakterlerin derinliğinin neden gerektiğidir. Hikâye anlatmak yalnızca peşi sıra aksiyonu nizami biçimde sıralamaktan ibaret değildir. Anlatıcılık geleneği medeniyetin asırlarca biriktirdiği mirası taşıma hususunda tartışmasız bir konuma sahiptir ve yazının başında da değindiğimiz üzere içinde bulunduğumuz bilimsel atılım çağında bilimkurgu, edebiyatın amiral gemiliğini üstlenmektedir. Yerlilik vurgusu ise çok daha önemlidir, belirleyicidir. Şayet edebiyat toplumun bir izdüşümü olarak yaşamımızı sergiliyor ve bazı noktaların altını çizerek vurguluyorsa, bu bahsi geçen vurgunun sahip olduğumuz “yerel” kodları içermesi gerekir. Bizi bizden sözlerle, bizden seslerle ve renklerle anlatması umut edilir. Aksi takdirde başka seslerde yitip giden bir ezgiye dönüşmesi kaçınılmazdır.

son tiryaki

İşte bu kıymetli sesi bulmanın yolu da dışarıda akıp giden hayattan beslenerek yazmaktır. Elbette kitaplar önemlidir, onlarsız yol alamaz ve rotamızı belirleyemeyiz. Fakat çeviri eserlere maruz kalarak melez bir anlatı kültürü meydana getirmek tehlikelidir. Asıl olan, maharet sayabileceğimiz nabız misali devamlı atan yaşama dokunan hikâyeleri görmek, anlatmaktır. 1996 yılında Metis Bilimkurgu Serisi’nden yayımlanan Son Tiryaki her anlamda yerli bilimkurgu nasıl olur sorusunun cevabı niteliğinde. İlk sayfasından itibaren aynı sokaklarda yürüdüğümüz, aynı yemekleri yediğimiz, aynı düşünceleri ve benzeri zevkleri paylaştığımız insanların yaşamına tanıklık ediyoruz. Öyle ki, her bir karakteri dışarıda görebileceğimiz hissi metin boyunca bizimle yol alıyor, yoldaşlık ediyor. Öncü eser olarak kıymetini kabul etmek gerek.

Velhasıl Bülent Akkoç, Aşkın Güngör, Selim Erdoğan, Murat K. Beşiroğlu, Serdar Yıldız, Kubilayhan Yalçın, Ruhşen Doğan Nar ve daha pek çok kıymetli yazar ve yayıncı, Müfit Özdeş’in açtığı yolda yerli bilimkurgu kültürünün oluşması için emek veriyor ve durmaksızın üretmeye devam ediyor. Temennimiz gösterdikleri çabanın karşılığını bulması, başka seslerde yiten bir ezgi olmaktansa kendi yatağında gürül gürül akan bir nehre dönüşebilmesidir. Çağın sesini ancak böyle, bu yolla yakalayabiliriz.

Önceki

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

osmanlı bilimkurgu

Osmanlı Dönemi Türk Edebiyatında Bilimkurgu

Türk edebiyatında bilimkurgu türünün doğuşu ve gelişimi, uzun yıllardır edebiyatçılar ve araştırmacılar tarafından araştırılan bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin