bilimkurgu edebiyati

Bilimkurgu Edebiyatı Üzerine #4

“Robotlardan korkmuyorum. İnsanlardan korkuyorum.” -Ray Bradbury

Yazın kültü denilen bir hal vardır bizde, bazı yazarları romantik olarak ele alır, o isimlerin müridi olur ve irşad ederiz. O isimlere dair en absürt en gereksiz detaya kadar araştırır, külliyatı üzerinden maneviyat devşiririz. Zaten bilindiği üzere kült din benzeri bir yapılanmadır. Ahmet Hamdi Tanpınar ismi de bu konuda bilindik bir örnektir. Az çok yerli edebiyata ilgili biri bile aşinadır, Tanpınar önemli bir aydınımızdır. Batının edebiyatına ve kültürüne hakimiyeti, belki de yazın kültürüne dair bildiklerimizi bir o kadar genişletmiştir. Türk Dili ve Edebiyatı alanında yaptığı çalışmalarla bu düşünceleri gençlere aksettirmiştir. Romanlarıyla ise çağdaş yazın kültürüne dair önemli bir miras bırakmıştır. Bununla birlikte günümüzde hakkında yapılan konferanslara ve yazılan makalelere bakıldığında, hayretler içinde kalmamak elde değildir. Makaleler zaten halihazırda intihal içinde yüzüyorken bir de entelektüelite denilerek dedikodu ekleniyor üstüne üstlük. Safsata bile denilemeyecek bu evrak çöplüğüne dair söyleyecek birkaç kelime sözü olanlarsa, müritliğin ekmeğini yeme derdindeler.

Ünlü mütefekkir Cemil Meriç’de bu hususta sömürülen bir başka isim. Sosyolojik olarak check-up yaptığı topraklarda yaşayan insanları onun kadar tanıyan sayılı insan vardır. Bu ülkenin sorununun cehalet olduğunu, ideolojilerin urgan misali zihin ölümümüzü getirdiğini söylemiştir. Oysa bugün handiyse Cemil Meriç’ten yersiz alıntı yapmak entelektüelliğin beş şartından biri sayılacak durumdadır. Noam Chomsky, Michel Foucault gibi yabancı düşünürler üzerinden de takınılan bu tutumla birlik gençlere yazın kültürünü aşılaması gereken kişiler de yalnızca entelektüel tatmin gösterilerine seyirci etmektedir. Buna örnek olması için bilimkurgunun üç büyük ismi olan Asimov, Heinlein ve Arthur C. Clarke‘ı ele alalım. Bahsi geçen yazarların herhangi bir eserini beğenmediğini belirtmek bile en başta bilimkurguseverler tarafından aforoz edilme riskini ortaya çıkarır. Bu yönde fikir beyan etmek, kendini bilmezlik ve hadsizlik olarak kabul edilebilir. Ama neden?

Yukarıda Bradbury’nin değindiği şey tam olarak budur. Şahsen Ray Bradbury‘nin Fahrenheit 451‘inin dağınık anlatımından ötürü okumaktan zorlanan biriyim. Konu çok güzel, kurgu muazzam ama anlatım çok kötüydü. Yer yer olay örgüsünün koptuğunu, neler yaşandığını anlatırken yazarın bile bağlantıları kuramadığını düşündüm. Bu yorum üzerine birçok okurun benim yetersizliğim üzerine uzun nutuklar çekeceğini düşünürsem yanılmış olmam sanırım. Ursula K. Le Guin‘in kitaplarındaki bazı betimlemeleri beğenmeyen insanlar tanıdım. Bu şairane tasvirlerin olaydan koparak hikayeyi bağlamından uzaklaştırdığını söylüyorlardı, oysa benim görüşümce gayet güzel ve estetik anlamda kaliteli pasajlardı. Heinlein‘ın siyasi görüşleri ve uçlara kayan yaklaşımları; Philip K. Dick‘in paranoyak tavırları; Stanislav Lem‘in imgelerle örülü anlaşılmaz metinleri… Birçok başka yorum getirilebillir. Edebiyatın ve genel anlamda sanatın değerini ortaya çıkaran da zaten bahsi geçen yoruma açık halidir. Bilimden farkı gerçekleri değil de estetik değerliliği arıyor olmasıdır. Öznelliğe dair yaklaşımın önemi böyle ortaya çıkıyor işte.

“İyi bir kitap, beynimiz için tükenmeyen yiyecekleri barındırır” der John Ruskin. Kitabın niteliğine dair söylenmiş değerli bir sözdür. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, Fahrenheit 451 elbette kötü bir eser değil. Aksine anlattıkları itibariyle gayet başarılı bir roman. Fakat öznel yorumun değerlendirilmesi hususunda ortaya çıkan fanatik yaklaşımlardır burada asıl ele alınması gereken. Herkes aynı şeyi eşit ölçüde beğenmek, onaylamak zorunda değilken, bir kişinin şahsi kanaatleri neticesinde yargılanması kültürün kültleştiğine işarettir. Star Trek izlemeyen, Stargate ya da Star Wars sevmeyen birine toplu olarak saldıran kitlelerin oluşturduğu bu kültlerin etkisiyle şahsi düşünceler de ortadan kalkmaya başlar. Tıpkı kitapların yakıldığı ve saklandığı kurgusal düzlemde olduğu gibi. Kitaplar toplayan kahramanımız nasıl marjinal görünüyorsa, kişisel görüşlerini saklayan da böyle marjinalleşir ve kültün linç kültürünü tetiklediğini bildiğimizden aksini iddia etmekse olanaksızdır.

Voltaire'den Vonnegut'a Bilimkurgu

Yine Bradbury’ye dönersek, “Edebiyat, uygarlığın emniyet sübabıdır” der. Zira, önceden de değindiğimiz üzere edebiyatın geleceğe dair önceleyen ve haber veren mesajlarının önemi medeniyetin hızını doğru ayarlamasını sağlamaktadır. Örneğin Albert Camus‘nün Veba ya da Jose Saramago‘nun Körlük adlı eserleri bugün içinde bulunduğumuz salgın halinin bir benzerini sunarlar. Yayılan hastalığın karşısında tek yumruk olan da fırsat görerek kötülükte birleşen de bizleriz. Bunu gösteren ayna da edebiyatın gücü ve bizatihi yazarın tanık olduğu insan manzaralarıdır. Bilimkurgu eserlerinde geleceğe dair duyulan korkuların ne denli önyargılarla dolu olduğu ve asıl korkulması gerekenin korkulandan daha farklı olduğu her daim tekrarlanır durur. Bradbury’nin insandan korkma sebebi de tam olarak budur. Zira, kültürü kült haline getiren ve kullanan robotlar değil insanlardır.

Ezcümle, konuyu toplarsak ortaya net bir tablo çıkıyor. Frank Herbert‘ın da dediği gibi, “iyi bilimkurgu iyi edebiyattır” ve edebiyatın hem hususi hem de genel arka planı yaşamı tasarlamada önemli rol oynamaktadır. Fakat kitlelerin edebiyatı algılayışı da kazandığı ivme hususunda belirleyici bir yere sahiptir. Zira, haberleri açan herkesin bir distopya manzarası gördüğü kesin. Ama nasıl ki distopyalarda fırsatlar ortaya fırsatçıları çıkarıyorsa, aynı oportunist kitleyi sanatsal üretimde de görmekteyiz. Sözün özü budur. Ya yazını kültürel olarak daha sağlıklı bir şekilde entegre edeceğiz ya da distopik senaryolarla harmanlanan korku bültenlerini yaymaya devam edeceğiz. Nitekim önlem almaktansa korkmak zeka değil acziyet belirtisidir ve asıl korkulması gereken insanın ürettiği değil, ürettiğiyle arasındaki ilişkidir. Ki kültleşen edebiyat, kültürün yoz bir yansımasıdır…

Önceki Sonraki

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

Dune Evrenine Girerken: Bahar Akmalı!

Uçsuz bucaksız çöllerle kaplı bir dünya hayal edin. Toz fırtınalarıyla dövülen, aşırı sıcaklarla kavrulan, kurak, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et