Dune’un baş döndüren hikayesini bilenler için mitolojisinin zirve noktasını oluşturan bir eserden bahsedeceğiz. İlk olarak, kafa karışıklığı yaratan bir konuyu açıklığa kavuşturmakta fayda var: Bazı yayınevleri bilerek ya da bilmeyerek, orijinal adı God Emperor of Dune olan romanı Dune’un İmparator Tanrısı olarak çevirmiştir. II. Leto, tanrı sıfatı olan bir imparatordur. Romanın isminin doğru çevirisi Dune’un Tanrı İmparatoru olmalıdır.
Zirve noktasından bahsetmeden önce, hikayenin God Emperor of Dune’a kadar olan kısmı hakkında kısaca bilgi verelim. Muad’Dib, sürekli bahsettiği ama tam olarak açıklamadığı Altın Yol‘a gitmekten kaçmış ve kendini çöllere vurmuştur; Altın Yol, bu bölümde açıklığa kavuşmaya biraz daha yaklaşacak. Kendisi bu kaderden kaçmış olsa da, oğlu Leto kaçamayacak. Ne de olsa II. Leto, bu sancılı yolu sonuçlarını bilerek seçti.
Muad’Dib’in başlattığı ve Alia’nın devam ettirdiği kanlı istila Bene Gesseritler dahil kimsenin görüsünde yer almayan II. Leto’nun tahta çıkması ile son bulacak ve eşi benzeri görülmemiş bir imparatorluk dönemine girilecektir. Bir önceki hikayede, işte tam bu noktada biten maceranın 3500 yıl sonrası ile zirve noktasına giriyoruz. Şaşırtıcı bir şekilde kendini kum solucanına dönüşme sürecine bırakmış olan II. Leto, geçen binlerce yıl içinde sadece yedi metre boyunda ve iki metre çapında bir solucan haline gelmesine rağmen, birçok insani özelliğini halen korumaktadır. Bene Gesserit ve Atreides‘lerin tüm hatıraları ile geleceği olması gerektiği gibi şekillendirmeye devam etmektedir.
Konular ilerledikçe, o kısacık ömrümüzün insanlık tarihini belirlemede ne kadar etkili olduğunu görüyor ve imparatorun binlerce yılı bulan hayatında insanlığa yeni bir bakış açısı kazandırışına şahit oluyoruz. II. Leto’un, tamamı kadınlardan mütevellit Balıkla Konuşanlar oluşumunu incelemek bile bu etkileri kavramak için yeterli olacaktır. Önceki hikayelerde bolca işlenen ve bize oldukça tanıdık gelen din kavramı, bu kez hiç alışık olmadığımız bir şekilde işlenmiş. Bunu anlamaya uğraşırken, büyük bir lokma yutmaya çalışır gibi zorlanıyoruz. Binlerce jenerasyonun tecrübesi sayesinde güçlü bir öngörü yeteneği geliştirmiş olan II. Leto, kendisini devirmeye çalışan güçleri her seferinde alt etmeyi başarıyor. Bunca zaman yanından hiç ayrılmayan Duncan Idaho, yerine yenilerini alarak onlarca kez değişmiştir. Ixia‘lılar ise, hizmetlerinin karşılığını biyolojik gula ve mentat üretme yeteneklerinin on binlerce yıl saklanması ile almışlardır. Mentat üretmek veya eğiterek yetiştirmek, Tanrı İmparator tarafından yasaklanmışsa da, Duncan Idaho bu yasağın tek istisnasıdır.
Tanrı İmparator’un insanlar tarafından anlaşılamamaktan muzdarip oluşu, yine bu hikayeyle açığa çıkan detaylardan. Dostları düşman, düşmanları da dost olmaya başlamış ve neredeyse tüm insanlık kendisini despot bir yönetici olarak görmektedir. Emirlerini tekrarlatmak bile hakaret sayılmaktayken, Moneo ile yaptığı sohbetlerden anlıyoruz ki, imparatorun bu tutumu aslında hiç de boşuna değil. Gezegende gelişen asi gurubun lideri, yine Atreides soyundan olan Siona‘dır. İmparator Tanrı’nın evrendeki görüye sahip tek yaratık olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz; Siona, diğerlerinin görülerinde gitgide görünmez hale geliyor. Bu durum, en büyük öngörü sahibi olan Leto tarafından bile tuhaf karşılanır ve en büyük düşmanı da olsa, Siona ile yakından ilgilenmeye başlar.
Bilindiği gibi Muad’Dib tarafından yeşillendirme sürecine sokulan Arrakis ismi tarih olmuştur ve artık Rakis adıyla anılan, vadilerinde derelerin aktığı bir gezegen haline gelmiştir. Bunun yarattığı tehlikenin farkında olan II. Leto’nun, süreci tersine çevirmek için bir planı vardır. Çölü bitirmek, baharı bitirmek demektir. Bahar bitince imparatorlukta gezegenler arası ulaşım çağlar öncesi haline döner, imparatorluk parçalanır ve evrenin kalanıyla iletişimi kopar. Bunu 3500 yıl önce görmüş olan Leto, Rakis’in yeşillendirilip, tekrar eski Arrakis haline gelmesini planlamaktadır. Leto, Bene Gesserit‘leri ve binlerce yıl süren planlarını da yönetmektedir. Bunun sonuçlarını Siona’da görebiliyoruz.
İnsanların kendileri için cenneti mi yoksa cehennemi mi yaratacakları konusunda her zaman büyük kuşkuları olan Leto’nun varlığı, hiç şüphesiz barışın hükmünü garanti edecektir. Leto’nun fikirleri anlaşılamadığı için, düzeni korku imparatorluğu sağlamaktadır. Leto’nun görüşleri bir türlü kavranamadığına göre, belki de insanoğlu için böylesi daha uygundur. Yazar; bir kez daha bizleri Leto’nun düşünüşleri, insanlığın politik davranışları ve ekoloji üzerine okumalar yapmaya zorluyor. Kendimize şunu sormadan edemiyoruz: “Peki Leto’nun ikinci karakteri olan solucan daha da güçlendikçe neler olacak?” Solucan çok düşünmez, hemen karar verir ve acımasızdır.
Daha fazla bilgi vermeden, sizleri Tanrı İmparator’un bir tespiti ile baş başa bırakalım:
“Atalarımın kötülüğünü bilirim, çünkü ben onlarım. Bu denge son derece zevklidir. Benim sözlerimi okuyanlar arasında, ataları hakkında böyle düşünenlerin çok az olduğunu biliyorum. Atalarınızın sağ kalmayı başarabilen kişiler olduğu ve bunun bazen canavarca kararları, uygar insanoğlunun bastırmak için çok uğraştığı pervasız vahşeti içerdiği aklınıza gelmemiştir. Bunu bastırmak için nasıl bir bedel ödeyeceksiniz? Yok olmayı kabul edecek misiniz?”