Frank Herbert‘ın Dune (1965) romanı bir bilimkurgu klasiği ve gerçek anlamıyla bir sanat eseridir. Herbert, yüzyılın ortalarında ABD’de ortaya çıkan çevrecilik akımından, Avrupa feodalizminden, Orta Doğu petrol politikalarından, Zen Budizminden ilham alarak tanıdık ve egzotik bir evren yaratmıştır. Kitabın başarısının sırrı sadece yazarın aldığı ilhamlardan değil, dinci fanatizmin geleceği ve aristokratik entrikaların karmaşıklığı ile ilgili zengin ve derin görüşleri, yazarın kendi öz yeteneğinden de kaynaklanır.
Halüsinojenik bir uyuşturucu olan melanj, Herbert’ın eserinin kalbini oluşturur. Yıldızlararası seyahatin ön koşulu olan bu madde, evrende sadece tek bir gezegenden elde edilebilir; yerlileri savaşçı, göçebe kabilelerden oluşan bir gezegenden. En sıradan siyasi bir gözlemci bile Dune evreni ile 20. yüzyıl Orta Doğu’su arasındaki bağlantıyı görebilir. İslami teoloji, mistisizm ve Arap dünyası tarihi tartışmasız bir şekilde Dune’u etkilemiştir. Ama Herbert’ın dehası kendi mizacındaki etkilenime ulaşma çabasındadır. The Sabres of Paradise (Cennetin Kılıçları, 1960), bu etkilenim kaynaklarından biridir. Zamanla unutulmuş bu başyapıt, 19. yüzyıl ortalarında Kafkasya’daki Rus emperyalizmine karşı savaşan İslami cihadı anlatır.
Kitabın yazarı Lesley Blanch‘ın etkileyici bir biyografisi vardır. Kendisi ünlü bir Britanyalı gezgindir. ”Aşkın Vahşi Kumsallarında” adlı dört Britanyalı kadının Orta Doğu’da yaşadığı romantik maceraları anlatan eseri oldukça ünlüdür. Kendisi aynı zamanda tecrübeli bir gezgin, Orta Doğu kültürü ve politikaları gözlemcisi ve tutkulu bir Russofildir. Cennetin Kılıçları eserini, “Yazmam gereken bir eserdi” diye anlatır. Kitap, “Dağıstan Aslanı” lakaplı Şeyh Şamil‘in Rus emperyalizmine karşı verdiği mücadeleyi merkez alır. Dune mitolojisine aşina olanlar, Herbert’ın Blanch’ın eserinden ödünç aldığı lisanı fark edecektir. Kafkas avcı lisanı olan Chakobsa, Herbert’ın evreninde galaktik diasporanın lisanı olur. Kanly (Kanlı), Kafkasya’daki aşiretler arası kan davalarına verilen isimdir, Dune eserinde de hanedanlar arası süren kan davalarında kullanım yeri bulur. Kindjal, Kafkasya’daki savaşçıların silahıdır, benzer şekilde Herbert’ın evreninde tekno-aristokratların popüler bıçaklarından biridir. Blanch’ın belirttiği gibi, “Kindjalını kuşanmamış Kafkasyalı erkeğin kıyafeti tam değildir.”
Herbert’ın esinlenmeleri eşit bir şekilde pay edilmiş durumdadır, bu Orta Asya çatışmasında iki taraftan da terminolojiler almıştır. Dune romanının genç kahramanı Paul Atreides, kültürleri ve gelenekleri Kafkas Müslümanlarına benzer olan ve Tabr siyeçinde yaşayan çöl kabilesi tarafından kabul edilir. Siyeç ve Tabr kelimeleri direk olarak Kazaklardan alınmıştır, Kazaklar Şeyh Şamile karşı savaşan hristiyan savaşçılardır. Herbert, Dune’un iki önemli akılda kalıcı dizesini de Blanch’tan almıştır. Blanch, Kafkasyalıların kılıç dövüşü ustalıklarını anlatırken, “Kılıcın ucuyla öldürmek maharet gerektirmez,” cümlesini kurar. Dune romanında da benzer bir cümle, Paul’un ünlü silah eğitmeni tarafından söylenir. Yine Blanch’ın eserinde kullandığı Kafkas atasözü, Dune’da bir çöl vecizesine dönüşür. “Işıltı şehirden, bilgelik dağlardan,” sözü, Dune evreninde, “Işıltı şehirden, bilgelik çöllerden,” olarak değişmiştir.
Dune, Cennetin Kılıçları eserine terminoloji ve geleneklerden çok daha fazlasını borçludur. Şüphesiz bağımsızlığına ve dinine düşkün halkın dış güçlere direnmesi sadece Kafkasyalılara özgü değildir, fakat Blanch’ın etkisi hikâyede fazlaca hissedilebilir. Herbert’ın eserindeki ana düşman Baron Vladimir Harkonnen tartışmasız bir şekilde Rus emperyalizmini simgeler. Bununla beraber Şeyh Şamil, Rus Çarını “Padişah” ve bölge valisini de “Siridar” olarak betimler. Herbert bu terimleri galaktik imparatorluk ve ordusunda kullanacaktır.
Blanch ile Herbert kıyaslandığında aralarında bulunan yazı kimyası da aşırı derecede benzerdir. İki yazar da sert ve acımasız yaşam koşulları olan yerler ve bununla yoğrulmuş güçlü cesur insanları konu eder. Bunun yanı sıra ana karakterlerin kendilerini hayvansal öğelerle benzerlik kurarak anlatması büyük ihtimalle tesadüf değildir (Blanch’ın eserinde Kafkasya “Şahin Bakışlı Savaşçılar” ülkesidir ve Şeyh Şamil de “Şahin bakışlı” olarak temsil edilmektedir. Dune eserinde de Atreidesler “Şahin” temalı özellikleri ile tanınır). Dune eserindeki renk betimlemeleri bile Blanch’ın hikâyesinden gelir. Atreides bayrağı yeşil siyahtır. Yeşil renk İslam’ı, siyah renk ise Şeyh Şamil tarafından eklenmiş olup ölüme kadar Rus emperyalizmine karşı savaşmaya ant içmelerini simgeler.
Neden Blanch’ın eserinin Dune’a olan etkisi üzerinde duruyoruz? Blanch’ı övmedeki amacımız, yaratıcılığı esin kaynaklarının toplamından fazla olan Herbert’ı kötülemek değil elbette. Fakat Cennetin Kılıçları ile kıyaslandığında Dune oldukça popüler. Cennetin Kılıçları‘nın popülaritesinin artması ve Blanch’ın tekrar hatırlanması güzel bir gelişme. Gezgin bir yazar olmanın zaaflarından biri de objektifliği kaybetmektir. Cennetin Kılıçları eserindeki tarih, resmi tarihten çok Blanch’ın gözlemlerine dayanır. Blanch, Rusya’yı ve Orta Doğu’yu gezip onlarla ilgili birçok yazı yazmış ve oralara ait duygusal bağını hiçbir zaman saklama gereği duymamıştır. Kafkasya’daki insanlardan ve kültürlerinden oldukça etkilendiği ortadadır ve onlara karşı sempatisini fark etmemek elde değildir.
Onun yazdığı tarih küçük bir şaheser, Kafkasya’da günümüze kadar devam eden dini ve politik gerilimlerin kaynağını oluşturan olayların arsız bir romantik bakışıdır sadece (Çeçenya’nın Şeyh Şamil’in yaşadığı coğrafyada olması ve müritlerinin günümüz köktenci İslamcıların atasını oluşturması bir tesadüf değildir). Blanch tarihçi değildi, ama o dönemde akademisyen bir tarihçi ile yazması eserin etkisini bir hayli düşürebilirdi. Cennetin Kılıçları‘ndaki atmosfer, Rus ordusu ile isyancılar arasında yaşanan ve akademik açıdan birkaç paragrafı doldurmayacak bir olaydı. Fakat Blanch açısından bir kitaba dönüştü. Müslüman akınlarında ele geçirilen üç Gürcü prenses karşılığında, Şamil’in küçükken kaçırılıp Çar himayesinde yetiştirilen ilk oğlunun takas hikâyesi gibidir.
Stratejik açıdan bu olay pek de önemli değildir. Şamil’in akıncılarının küstahlığı ve esir takasının dram ve cüretkar yapısı, Rusların daha çok adama ve daha çok silaha sahip olduğu gerçeğini değiştirmez. Kırım Savaşı’nın etkisinin amansız Rus ilerleyişini çok az yavaşlatabilmesi, Kafkasya cephesinin durumunu daha da önemsizleştirmiştir. Fakat Blanch, harika bir şekilde yazmasının yanı sıra Şeyh Şamil’in trajik mücadelesini ustalıkla betimlemiştir. Oğlu Çarlık çevreleri tarafından alıkonulup etkisi altına alındıktan sonra isteksiz bir şekilde doğduğu topraklar olan ve babasının yaşam savaşı verdiği dağlara gelmesi, Şeyh Şamil’in Kafkas kabileleri üzerindeki etki kabiliyetini azaltmaya başlar. Rusların bu satrançta başarılı olmaları an meselesidir.
Bazı kısımlarda Cennetin Kılıçları, yazarın hırsı altında eziliyor. Hikâye kusursuz bir şekilde ilgi çekici olmasına karşın, Blanch’ın Rus aristokrasisini ayrıntılı betimleme isteği ve bununla beraber Avrupa güç siyasetine değinmesi, bu süreçte önemli kişilikleri peşi sıra anlatması kitabın momentumunu biraz azaltıyor. Tabii kalpsiz kitap editörü, Blanch’ın Puşkin ve Tolstoy’un Kafkasya bağlantılarını anlatan anekdotlarına yeteri kadar yer ayırmamış olabilir. Bu dolambaçlı anlatım şekli, kapsamlı tarih araştırması için gerekli olan ahit niteliğindedir. Blanch akademisyen değildi, fakat askeri olaylar hakkında bilgisi ve Şeyh Şamil’in torunun torunu ile yaptığı röportaj gibi birinci elden ulaştığı bilgi kaynakları, onun eserini yaratırken ödevine çalıştığının en önemli kanıtıdır.
Bilimkurgu ve fantastik öteden beri birbirine eklemlenmiş türler olmuştur. Eğer yazarlar gerçek dünya tarihini, dini gelenekleri ve mitleri ilham kaynağı olarak kullanmayı reddetseydi, çok sayıda okuyucunun hayal gücünde anlamlanan detaylı evrenleri yaratmak imkânsız hâle gelirdi. Örneğin Asimov‘un Vakıf eseri, Edward Gibbon‘un yazdığı “Roma İmparatorluğunun Gerilemesi ve Çöküşü” adlı kitabından esinlenerek yazılmıştır. J.R.R. Tolkein‘in Orta Çağ dilleri hakkındaki bilgisi, Orta Dünya mitolojisinin yaratılmasına yardımcı olmuştur. Frank Herbert’ın Dune’u da bunlardan farklı değildir ve esinlenilen en büyük eseri yeniden keşfetmek muazzam bir tecrübedir. Star Wars gibi eserlerin etkilenim konusunda açıkça yamyamlık yaptığı günümüzde, öncül eserlerin fikir esinlenmesinde daha hırslı olduklarını göstermemiz bilimkurgunun gelişimi açısından değerlidir.
Yazan: Will Collins | Çeviren: Emre Karadeniz | Kaynak