Usta yazar Frank Herbert, 1965 yılında yayımlanan Dune: Çöl Gezegeni adlı romanının büyük ilgi görmesi üzerine, 1970’li yıllarda romanı seriye dönüştürme kararı alır ve serinin devamı olarak da Muad’Dib‘in imparatorluk ve mesihlik hikayesini anlatan “Dune Mesihi” romanını yazar. Atreidesler’in imparatorluk tahtına oturmasında “Çöl Gücü” olarak anılan Fremenler‘in etkisini ve Fremen dini Zensunni‘nin payını açıkça görebiliyoruz. “Dune Mesihi” romanının derinliklerine daldıkça daha da iyi anlıyoruz ki, bu gücün neredeyse kontrol altına alınamayacak kadar tuhaf yargıları vardır. Dinin mesihi Muad’Dib bile bir insan olarak başka bir çıkar yol göremez ve kurtuluşunu çölde aramak üzere yollara düşer. Bu hikayenin üçleme haline gelmesini sağlayan “Dune’un Çocukları” ise, söz konusu olayın dokuz yıl sonrasında geçen maceraları anlatır.
Bilindiği gibi “Dune” romanının, 1984 yılında David Lynch tarafından yönetilmiş bir filmi ve 2000 yılında hazırlanan üç bölümlük bir de mini dizisi bulunmaktadır. “Dune’un Çocukları” adında, yine aynı kadroyla çekilmiş olan 2003 tarihli bir başka mini diziye daha imza atılmıştır. Öte yandan, eserin Türkçeye kazandırılmasında, sırası ile Sarmal, Mavi Ada ve Kabalcı yayınevlerinin emekleri de unutulmamalı. Ayrıca hatırlatmak gerekir ki eser, 2016 yılında İthaki Yayınevi tarafından bestseller formatında ve gözden geçirilmiş yeni çevirisiyle tekrar baskıya alınacaktır.
Hikayemize gelecek olursak; Muad’Dib’in çöle gitmesinin ardından imparatorluk tahtına kardeşi Alia geçmiş ve imparatorluğu yönetmeye başlamıştır. Arrakis ise, eski çöl gezegeni olmaktan hızla uzaklaşmakta, üzerindeki ağaç ve yeşil alan miktarı büyük bir hızla artmaktadır. Bunu, gezegenin havasındaki nemden de anlamak mümkündür. Eski günlerde sıkı sıkıya bağlı kalınan su disiplini, özellikle gençler arasında gittikçe etkisini kaybetmeye başlamıştır. Maud’Dib’in ikizleri olan Leto ve Ganima da 9 yaşına basmıştır. Alia, doğduğu andan beri annesinden devraldığı tüm yetenek ve öngörülerle büyümüş, geçmişten gelen tüm insanların dimağı ile birlikte yaşamaktadır. Bu, annesi Leydi Jessica‘dan ona kalan “melanet” bir mirastır. Söz konusu”melanet” uzun süre Alia’nın çok işine yarasa da bu durumla baş etmek insan üstü bir çaba gerektirmektedir. “İçinde yaşayan” insanların her biri, birbirleri üzerine çıkarak adeta Alia’ya ulaşmaya çalışmaktadırlar. Alia doğduğu andan itibaren bu durumla mücadele etmiş ve içinde yaşayanlara rağmen kendi benliğini koruyabilmiştir. Ancak onların arasından kendisinin “dede” diyebileceği bir isim yükselir ve Alia’ya ortaklık sunar.
Leydi Jessica’nın aileye dahil olmasından sonra, artık Atreides ailesi Paul’ün yaşadığı gelecek öngörüsü melanetine bulaşmıştır ve bundan kurtuluş görünmemektedir. Muad’Dib’in ikizleri olan Leto ve Ganima da bu öngörü ile doğarlar. Muad’Dib’in çölde kaybolmasından bir süre sonra, herkesin “Vaiz” dediği ve geçmişi hakkında hiç bir şey bilmediği kör bir Fremen ortaya çıkacaktır. Vaiz, özellikle Alia’nın halka vaaz verdiği meydana gelerek konuşmaktadır. Bu kör fremenin sözleri ve gerçekleri görme gücü öyle etkilidir ki, Alia bile kendisine çok fazla bir şey söyleyemez. Vaiz gittikçe daha çok dikkat çekecek ve imparatorluğun geleceğinde önemli rol oynayacaktır.
Tüm imparatorlukların kaderinde olduğu gibi, Atreides’lerin oturduğu tahtın geleceği de zaman zaman suikastlerin pençesine düşmektedir. Paul’ün çok stratejik bir darbe ile imparatorluğu ellerinden almış olmasını Corrino‘lar hiçbir zaman unutmazlar ve bir sonraki hamleleri için fırsat kollamaktan vazgeçmezler. Bilinen evrenin yönetim şekli düşünüldüğünde, eğer imparatorluğu yönetecek bir Atreides kalmaz ise Corrino’lar, Lonca ve Landsraad‘ın desteği ile tekrar tahta geçebileceklerdir. Bu ihtimal, Corrino’ları planlar içinde planlar yaparak suikast yollarını bulmaya zorlar. Corrino’ların önündeki en büyük engel Atreidesler’in elinde bulunan öngörü gücüdür. Fakat Atreides Ailesi öyle bir hale gelmiştir ki, Leto ve Ganima arasında derin ilişki hariç herkes birbirinden paranoya derecesinde korkmaktadır. Ayrıca, Alia’nın aksine Leto ve Ganima’nın içindeki “yüzbinlerin ruhu“, bedensel hakimiyet kurmaya çalışmakta; ancak ikizlerin amansız gücü sayesinde yüzeye çıkıp etki oluşturamamaktadır.
Leto, içine doğan gelecek öngörüleri ile babasının tecrübeleri sayesinde başa çıkabilmiş, hatta babasının geldği durumu da düşünerek onun gittiği yoldan gitmemesi gerektiğini anlayabilmiştir. Diğer yandan, içinde yükselen çölün çağrısına bir türlü karşı koyamamakta ve geceleri balkondan çölü dinleyerek uzun saatler geçirmektedir. Leydi Jessica da artık Bene Gesseritler’in Kutsal Anne‘si olarak uzun süredir Caladan‘da yaşamaktadır. Bene Gesserit öngörüsü, ona Atreides ailesinde bazı şeylerin yolunda gitmediğini söylediğinde Arrakis’e gelir. Alia’nın, tarihteki en etkili kişilerden biri olan babası tarafından ele geçirildiğini görerek şaşırır, ne mutlu ki Leto ve Ganima ele geçirilmemişlerdir.
Bu olaylar örgüsü ile başlayan “Dune’un Çocukları”nda, bilinen evreni ve Arrakis’i hiç kimsenin tahmin edemeyeceği bir gelecek beklemektedir…