Frankofon çizgi romancılığı ile başlayalım. Sayılar yerine albümler halinde yayımlanan ve toplu ciltlerin pek tercih edilmediği bu köklü çizgi roman geleneği, yabancısı için yepyeni ve çok geniş bir okyanus. Amerikan ve Japon ekollerinden sonra en geniş çizgi roman pazarı da frankafon çizgi romanlarında. Amerikan ve Japon çizgi romanlarının tek tipliğinden ve seri üretim anlayışından uzak olan Frankafon ekolünde üreticiler gerçek birer sanatçı kabul ediliyor ve buna göre yapıtlar veriyor. Dünyadan başarılı bağımsız çizgi romanları dilimize kazandıran Boabab Çizgi Roman tarafından yayımlanan Kaybolan O Günler de tam bir sanat eseri…
Orijinal ismi “Ces Jours Qui Disparaissent” olan hikayemiz, yirmili yaşlarındaki eğlenceli karakterimiz Lubin Maréchal’ın çok farklı bir zihinsel bozukluğa sahip olduğunu fark etmesiyle başlıyor. Kahramanımız iki günün birinde yaşadıklarını hatırlayamıyor. Anlaşılıyor ki kendisinin ikinci bir kişiliği var ve düzenli bir şekilde bedeninin kontrolü el değiştiriyor. Lubin’in parazitiyle iletişim kurmayı başarmasıyla kendisinin yaşlılığına kadar devam edip geleceğin dünyasına ulaşacak drama başlıyor.
Bu hikaye gerçekliğin sınırlarından çıkmadan metafizik felsefesinin sorularına yanıt arıyor. Aynı bedende iki ruh olabilir mi? Peki bu ruhlardan asıl olan hangisidir? Beden ve yaşam hangisinin hakkıdır? Kitabı yazıp çizen Timothe Le Boucher, çizgi romanın yaşadığımız dünyadan kopmamasını istemiş olmalı ki fantastik bir yola sapmak yerine bir bilimkurgu hikayesi yazmayı tercih etmiş. Okumaya devam ettikçe bunu daha iyi anlıyorsunuz.
Frankofon çizgi romancılığında çok yaygın olan yazar ve çizerin aynı kişi olması, görselliğin tek başına bir hikaye anlatım aracı olmasını sağlıyor. Bu kitapta söz konusu avantaj başarıyla kullanılmış. Boucher’in sade ve güzel çizimleri karakterlerin psikolojisini yansıtmada mükemmel. Bu çizgi roman ekolünde sade çizimler yaygın olsa da bu kadar anlamlısı nadir bulunur. Yumuşak renklendirme yeni çağ masalı havasını güçlendirirken hikayenin duygusal ve etkileyici yapısını destekliyor. Aynı bedendeki iki kişiliğin iletişimi başarıyla yansıtılmış. Sırf yüz ifadelerinden bile hangisinin hangisi olduğunu anlayabiliyorsunuz. Yine de çizimlere alışmanın biraz zaman aldığını eklemeliyiz. Boucher’ın tarzının kendine has bir tuhafı var. Çizgi roman gözünüze hem çok gerçek, hem çok karikatürize, hem çok sade hem de çok detaylı görünebiliyor.
Tekrar edelim ki Kaybolan O Günler tam anlamıyla bir drama. Hatta aile dramasıyla soap opera arası bir yerde durduğunu söylemek doğru olur. Karakterlerin motivasyonları her zaman diğerleriyle olan ilişkileri ve hikaye bu insanların diyalogları üzerinden ilerliyor. Peki diyaloglardan oluşan bir hikayede çizgi romanın görsel yönünün ne önemi var? Panellemedeki başarının da desteklediği sinematik yapı ve Boucher’in çizimlerde ifade ve mimiklere özenmesi iyi oyunculuklara sahip bir drama filmi izlediğiniz hissini uyandırıyor. Buna rağmen çizgi romana tat katması için orada olan iki tane hareketli sahne var. Bu sahnelerde çizer farklı bir şeyler denemiş ve hareketi yansıtmada da başarılı olduğunu göstermek istemiş olmalı.
Çizgi romanın başlarında akrobat olan Lubin’in bir gösterisini okuyoruz. Aslında birkaç sayfalık bu sekans o kadar sinematografik ki izliyoruz demek daha doğru olur. Kitabın sonlarına doğru da geleceğin dünyasını daha yakından gördüğümüz bir kovalamaca sahnesi var. Bu sahne için kitabın sonunun seçilmiş olması çok önemli. Lubin’in hayatını takip edip onunla bu derece bağ kurduktan sonra onunla birlikte kaçıyor, heyecan ve endişe yaşıyoruz.
Sadece Lubin değil, annesi, kız kardeşi, eski sevgilisi ve yeni sevgilisi de bağ kurduğumuz karakterler. Bütün bu karakterler başarıyla işlenmiş. Hepsiyle birlikte üzülüp sevinebiliyoruz. Diğer tarafı, yani ikinci kişilik ve onun çevresini pek görmüyoruz. Olayları Lubin’le birlikte takip etmemiz hem merak unsurunu ayakta tutuyor hem de daha çok olayın daha kısa zamanda olmasını sağlayarak kitaba dinamizm katıyor. Kahramanlarımızın aksine parazit ve etrafındakiler için tamamen iyi dememiz mümkün değil, en azından çizgi romanın bizde uyandırdığı duygusal izlenim bu yönde. Ancak bu insanların argümanlarını dinlediğimiz zaman aynı gerçek hayattaki gibi sebepsizce yakınlarımızın tarafını tuttuğumuzu hissediyoruz. Kendilerine göre onların tamamen haklı olduğunu anladığımızda çizgi roman bizi gerçek bir ahlaki ikilemin ortasına atmış oluyor.
Karakter motivasyonları okuduğumuz veya izlediğimiz çoğu esere göre fazlasıyla başarılı ve kelimenin tam anlamıyla çok temiz işlenmiş. Neyi neden yaptığını sorgulayacağımız tek bir kişi bile yok. Her karakterin tüm hareketleri çok doğal ve mantıklı. Çoğu zaman çizgi romanın bu sebepleri açıklamasına gerek bile olmuyor, küçük detaylardan neler olduğunu kolayca anlıyoruz. Kaybolan O Günler, etkileyici ve duygusal olmasının yanında oldukça şaşırtıcı da… Sonu da dahil olmak üzere her twist, hatta her sürpriz olay, okuyucuyu başarıyla yakalıyor.