“Gün Ortasında Karanlık, benzeri olmayan bir romandır, çünkü neredeyse hiçbir İngiliz yazar totalitarizmi içeriden görememiştir.” – George Orwell
Arthur Koestler’in 1940’ta yazdığı roman “Doğu Bloku” diye nitelendirdiğimiz SSCB, Polonya, Macaristan ve Çekoslavakya’nın içinde bulunduğu coğrafi bölgede, Stalin’in totaliterliği korkusu üzerine yazılmıştır. Kendi türdeşlerine örnek olarak verebileceğimiz en önemli eserler: Zamyatin’in Biz’i, Andrei Platonov’un Çukur’u ve Vassily Grossman’ın Yaşam ve Yazgı’sı olabilir. Gün Ortasında Karanlık, Stalinizm’e bakış açısından Orwell’in görüşleriyle paralellik gösterir. Öte yandan Koestler’in bu eseri, 30’larda uzun süre hapishanede kalıp işkence görmüş arkadaşından esinlenerek yazdığı söylenir.
Roman, Rubashov’un kapısının şiddetle yumruklanması üzerine gözlerini açması ve askerleri karşısında bulmasıyla başlar, tutuklanıp hapishaneye götürülür. Rubashov ülkedeki rejmi değiştirmek isteyen ve kapitalizmi savunan bir muhalif partinin kurucularından, önde gelen isimlerinden biridir. Muhalif parti sürekli güç kaybeder fakat Rubashov bunu kabul etmek istemez ve kendini kandırırcasına reddeder. Bir gün parti üyelerinden Richard’la buluşurlar. Richard partinin üst yönetiminden gönderilen broşürleri basmak ve dağıtmakla görevlidir. Fakat Richard parti yönetiminin görüşlerini benimsemediği için kendi görüşlerini basar ki ben de çok haksız olduğunu düşünmüyorum. Bunları yaparken de ailesinden ve yaşamından tavizler verir, kaçak gibi yaşar. Rubashov görüşme sonunda imalı bir dille onu ihbar edeceğini söyler. Rubashov bunun gibi nice davranışta bulunur, duygusallıktan uzak biridir ve tek amacı partinin çıkarlarıdır ki bu yüzden insanların hayatlarını bile hiçe sayacak kadar ileri gider.
Rubashov, hapishanede Ivanov’la karşılaşır. Ivanov tabur komutanıdır, eskiden beraber çalıştığı bir arkadaşıdır kendisi. Bir tanıdığı daha aynı hapishanededir ve daha nicesi ya idam edilmiş ya da yurtdışına kaçmıştır.
Eser, 3 sorgulama ve “Dilsel Kurmaca” isimli bölümle beraber 4 bölüme ayrılmış. Eseri genel olarak sevdim. Aksiyon ve macera seven insanların aradığı heyecanı bulabileceğini sanmıyorum. Fazlasıyla tarih ve otobiyografi kitabı okur gibi hissediyorsunuz. Kurgu çok düz şekilde ilerliyor, pek bir heyecanlandırıcılığı yok açıkcası. Daha çok sistem eleştirisi, içsel sorgulama ön planda. Rubashov, “iyi” kavramının nesnelliğini sorgularken, kişinin insanlık adına kendi doğrularını başkalarına dayatıp dayatamayacağını ve iktidar-yetki ilişkisini sorguluyor. Ayrıca hoş bir detay olarak, her bölüm sonuna karakterin düşüncelerinin temelini oluşturan bazı alıntı cümlelere yer verilmiş.
Türü seviyorsanız okumanız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çok sayıda batı kaynaklı distopya varken, doğudan çıkan eserler sayılı. Ayrıca eklemek istediğim:
“Kimi kez sözcükler gerçekleri gizlemek amacıyla kullanılmalıdır. Ancak bunu öyle bir biçimde yapmalı ki, ya kimse farkına varmasın; ya da, mutlaka birinin dikkatini çekecek olsun.”
Hazırlayan: Canberk İleri