“Saat alarmları hafifçe çıngırdadı. Adliye binasının saati gümledi. Onun elinden fırlatılmış bir ağ gibi kuşlar ötüşerek ağaçlardan fırladı. Bir orkestrayı yöneten Douglas, doğu göklerini işaret etti. Güneş yükselmeye başladı. Kollarını kavuşturdu ve bir sihirbazın gülümsemesiyle gülümsedi. Evet, efendim, diye düşündü, ben bağırınca herkes sıçrıyor, herkes koşuyor. Güzel bir mevsim olacak. Şehre son kez parmaklarını şıklattı. Kapılar çarpılarak açıldı; insanlar dışarı çıktı. 1928 yazı başlamıştı.”
Karahindiba Şarabı, hikâyeler yaratmanın ömrünü uzattığına inanan ve bu inançtan aldığı güçle dur durak bilmeden yazan; düzyazının şairi; fantezi, korku ve bilimkurgu edebiyatının Peter Pan ruhlu, peri tozu ile kutsanmış yazarı Ray Bradbury’nin, her bölümü yüreğinize dokunacak hikâyelerden kurulu enfes bir romanı. Bradbury kendi çocukluğundan da izler taşıyan bu romanda yaşamı tüm çıplaklığıyla ve kendine has şiirsel diliyle aktarıyor. Işıktan bahsederken karanlığı es geçmiyor, kavuşmalarla ayrılıkları harmanlıyor, mutluluktan bahsederken kederi geri plana atmıyor ve gençlerle yaşlıları bir araya getirip kâh hüzün kâh sevinç dolu sahneler yaratıyor.
Bu romanda neler yok ki…
Limonata ve kestane fişekleriyle dolu yaz mevsimi karahindiba şarabına dönüştürülüp şişelere dolduruluyor, Yalnız Adam geceleri karanlık sokaklarda dolanıyor, Leo Auffman mutluluk makinesi yapmanın peşine düşüyor, Charlie Woodman yalnızca geçmişe giden bir zaman makinesi keşfediyor, yerinden kıpırdayamayan Albay Freeleigh telefonu kulağına bastırıp binlerce kilometre uzaktaki bir şehrin seslerini dinliyor… Ve on iki yaşındaki Douglas Spaulding yaşadığının farkına varıyor. Fakat bu aydınlanma basit bir gerçeği, bir milyon yıl ötedeymiş gibi görünen ölümün aslında hemen yanı başımızda dolandığı ve her an karahindiba tohumları gibi sevdiklerimizden kopup uzaklara gidebileceğimiz gerçeğini de anlamasını sağlıyor.
“Douglas içine iki yumruk dolusu hava çekti, onu yavaşça tıslayarak bıraktı, daha fazla hava aldı ve havayı sıkıca kenetlenmiş dişlerinin arasından dışarı verdi. BU NEDENLE. Kocaman ve koyu, büyük harflerle bitirdi. BU NEDENLE, EĞER TRAMVAYLAR, KÜÇÜK OTOMOBİLLER, ARKADAŞLAR VE YAKIN ARKADAŞLAR BİR SÜRE İÇİN VEYA SONSUZA KADAR GİDEBİLİYORLARSA VEYA PASLANIYOR, PARÇALANIYOR YA DA ÖLEBİLİYORLARSA; VE EĞER İNSANLAR ÖLDÜRÜLEBİLİYORSA VE SONSUZA KADAR YAŞAYACAK BÜYÜK-BÜYÜK ANNE GİBİ BİRİ DAHİ ÖLEBİLİYORSA… EĞER BUNLARIN HEPSİ DOĞRUYSA… O ZAMAN BEN… BEN, DOUGLAS SPAULDİNG, BİR GÜN… MUTLAKA…”
Bradbury sizi bu kez Kızıl Gezegen Mars’a ya da kitapların yakıldığı distopik bir zamana götürmüyor. Bu kez istikamet çocukluğunuz. Karahindiba Şarabı sizi çocukluğunuzun o sihirli günlerine doğru eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor. Tek yapmanız gereken kitabın kapağını aralayıp Bradbury’nin art arda dizdiği büyülü kelimeleri takip etmek. Emin olun kendinizi çocukluğunuzun o unutulmaz yazlarından birinde buluvermeniz uzun sürmeyecek.