yuksek-satodaki-adam

Bir Alternatif Tarih Kurgusu: Yüksek Şatodaki Adam

Ünlü bilimkurgu yazarı Philip K. Dick‘in 1962 yılında kaleme aldığı “Yüksek Şatodaki Adam” hakkında yazmaya başlamadan önce biraz tereddüt ettiğimi itiraf etmeliyim. Çünkü “Yüksek Şatodaki Adam”, bir “bilimkurgu” yapıtının “kurgusal” kısmının hakkını fazlasıyla veriyor. “Bilim” kısmı ise romanda karanlık ellerde bir tür silah haline dönüşmüş durumda; tıpkı 2. Dünya Savaşı ve sonrasında olduğu gibi…

Bir alternatif tarih / distopya örneği olan Yüksek Şatodaki Adam, bizlere hem 2. Dünya Savaşı’nın galibi Nazi Almanyası ve Japon İmparatorluğu olsaydı nasıl bir dünya ile karşılaşabileceğimizin cevabını veriyor, hem de bilimin diğer ahlâki değerlerle desteklenmediğinde nelere yol açabileceğini tüm o kasvetli ve karanlık dünya içinde (politik taşlamaları da ihmal etmeyerek) tekrar gösteriyor.

Yüksek Şatodaki Adam’ın Dünyası

yuksek-satodaki-adam

Kitabı okumayanların meraklarını taze tutacak şekilde sizlere Yüksek Şatodaki Adam’da karşımıza çıkan tabloyu biraz tasvir etmeye çalışayım. Aslına bakarsanız, romanda kişiler arası etkileşim ve olay örgüsü, tasvir edilen dünyanın biraz gerisinde kalmış. Yine de sosyolojik, sosyoekonomik, siyasi ve kültürel saptamalar açısından yapılan tasvir kimi okuyucuyu fazlasıyla etkileyebilir.

Roman, 2. Dünya Savaşı’nı kaybedince toprakları Nazi Almanyası ve Japonya arasında bölüşülmüş ABD’de geçiyor. Roman, bu alternatif gerçeklikte ABD’nin, Rusya’nın, Çin’in ve özellikle Almanya ve Japonya’nın geldiği noktaları ortaya koyması açısından oldukça dikkat çekici; Naziler savaşı kazandıktan sonra gözlerini Afrika’ya ve Akdeniz’e çeviriyorlar, ikinci adım Güneş Sistemi’ni fethetmek! Japonlar teknoloji yarışında Almanları geriden takip ediyorlar. Ruslar, Orta Avrupa’ya nasıl geldilerse aynı şekilde geri dönüyorlar. Amerikan Kültürü’ne ait pek çok eşya, Japon Elitlerinin yeni antikası konumunda.

naziler

PKD’nin, kendisine bir de edebiyat ödülü kazandıran romanı Yüksek Şatodaki Adam’ı okurken devletlerin alternatif evrendeki pozisyonları, bu noktalara nasıl geldikleri oldukça zengin bir dille anlatılıyor. Elbette bu noktada kendinizi Türkiye ve Orta Doğu’nun alternatif dünyanın neresinde yer aldığını ararken buluyorsunuz. Ancak Yüksek Şatodaki Adam size daha ziyade romanın yazıldığı 1962 yılının çerçevesinden cevap veriyor ve Almanya – Japonya – ABD – Rusya gibi ülkelerin arasındaki ilişkilerden söz ediyor. Yazarın, emperyalist devletlere yönelik eleştirisi de bu satır aralarında kendisine yer buluyor. Nazilerin hegemonyalarını güçlendirmek için yaptıkları akla hayale sığmayan icraatleri okurken, tanıdık(!) bir manzara ve tavır ile karşılaşmanız mümkün.

Yüksek Şatodaki Adam’ın “teknolojik fevkaladelikler” yelpazesindekiler, romanın bir “bilimkurgu” olarak sayılmasını sağlamaktan biraz uzak. Aslında bu alternatif tarih tasvirine “fantastik” sıfatını kazandıran şey daha ziyade yazarın romanın sonlarına doğru dahil ettiği alternatif “boyutlar” ve bu boyutların birbirleriyle olan ilişkisi. Bu noktada roman, sahip olduğumuz gerçeklik ile arasındaki köprüyü sağlamlaştırıyor. Çizdiği distopik manzara, çizilen tablo içindeki insan ilişkileri, savaşı kaybedenlerde hakim olan psikoloji ve kültürlerlerin birbirleriyle ilişkisi ele alındığında Yüksek Şatodaki Adam, okunması mutlaka gerekli bir bilimkurgu – alternatif tarih romanı olarak karşımıza çıkıyor.

Yüksek Şatodaki Adam’ın İzleri…

The Man in the High Castle

Kitabın bir televizyon dizisine uyarlanacağını duyduğumda oldukça heyecanlanmıştım. Romana inceleme yazarken dizi hakkında şöyle küçük çaplı bir araştırma yaptım ve dizinin 1. sezonu geride bıraktığını ve 2 Emmy Ödülü aldığını öğrendim. Yorumlar oldukça pozitif. Ne yalan söyleyeyim ben de 2. sezon fragmanını izlediğimde oldukça etkilendim. Sizlere de Amazon Series tarafından yayınlanan diziyi tavsiye edebilirim.

Yüksek Şatodaki Adam, ünlü yazar Philip K. Dick’in diğer yapıtlarının biraz gölgesinde kalmış gibi. Ancak farklı türdeki yapıtlarda romanın tamamen kendisini göremesek de fikirsel alt yapısına dair izler bulmak mümkün. Örneğin,  2014 Yılında Bethesda Softworks tarafından piyasaya sürülen “Wolfenstein: New Order” adlı bilgisayar oyunu, sizlere Nazilerin kontol ettiği bir dünyada yaşayacaklarınızın ipuçlarını verirken, o karanlık havayı tamamen solumanızı da sağlıyor. Ancak Yüksek Şatodaki Adam’ın bakış açısından farklı olarak Japonlara hiç değinmiyor. Yine de oyunun açılış – oyun içi videolarını incelemenizi ve soundtrack parçalarını dinlemenizi öneririm.

fatherland

Tümüyle Yüksek Şatodaki Adam’ı konu almayan ancak benzer bir fikirden yola çıkan bir başka yapım ise 1994 yılında televizyon için çekilen “Fatherland“… Film, konu itibariyle Yüksek Şatodaki Adam ile benzeşmese de Nazilerin dünyaya hakim olduğu bir alternatif tarih kesitinde geçiyor. Dileyenler film hakkında bilgileri internetten edinebilirler.

Hazırlayan: İsmail Küçük

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Yaşamın Metalaşması: Paradise

Kapitalizmin toplumsal yaşamdaki en büyük etkilerinden biri de hemen her şeyi metalaştırması ve metalaşan şeylerin …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et