Null-a Dünyası

Bilinmezliklerle Dolu Bir Alem: Null-A Dünyası

A.E. van Vogt tarafından 1945’te kaleme alınan eserin basımı 1948 senesinde Simon and Schuster tarafından yapılmıştır. Null-A Dünyası, büyük bir yayınevinden ciltli olarak basılmış ilk bilimkurgu romanı olma özelliğini taşıyor. Ayrıca, Fransa’da ilk defa çok satan listesine girip Fransızlara bilimkurguyu sevdiren eser.

null-a-dünyası“Otel odasının otuzuncu katından sıkıntılı bir şekilde dışarıya bakıyordu.” cümlesiyle başlar kitap. Gilbert Gosseyn’in otel odasının kapısı çalınır. Bir çocuk oteldeki toplantı için onu çağırır. Kısa bir zaman sonra Makine’nin oyunları başlayacaktır ve oyunlar süresince tüm polis koruması kalkacaktır. Oteldeki buluşmada da üyelerin korunması üzerine bir toplantı gerçekleşecektir. Makine’nin yönettiği bu oyunlar sonunda, kısmen başarılı olanlar için zenginlik ve mevki, en yüksek onurları kazananlar için ise Venüs’e gitme hakkı kazanılacaktır. Gosseyn, oteldeki toplantıya gider. Toplantı kaydı için bilgileri istenir. Bunun üstüne Gosseyn, “Gilbert Gosseyn, Cress Köyü, Florida, otuz dört yaşında, 1.85 boyunda, 80 kg ağırlığında, özel ayırt edici bir işareti yok.” der. Toplantı salonundan biri söylediklerine itiraz edip, kendisinin de Cress Köyü’nden geldiğini söyler. Şunları da ekler, “Burada Gilbert Gosseyn isimli biri yoktur. Kendisi Patricia Hardie ile evli olduğunu ve onun vefat ettiğini söyler. Patricia Hardie, vefat etmemiştir, kendisini dün gördüm ve o başkan Hardie’nin kızıdır.”

Toplantı gereği ve son söylenilenlerden sonra Gosseyn, yalan tarayıcısına ifadelerini doğrulatmak zorundadır. Söylediklerini yalan tarayıcısına aynen tekrarlar. Yalan tarayıcısı, anılarının doğru olduğunu, onun yalan söylemediğini fakat kendisine ait hiçbir bilginin sistemde mevcut olmadığını söyler. Bunun üzerine Gosseyn’in oteli terk etmesi kararı alınır ve otelden atılır. Bundan sonra bilinmezlikler içindeki Gosseyn’in kim olduğunu bulma arayışı başlar. Yukarıda söylediklerim kesinlikle spoiler değil. Çünkü önsözde bile yazarın kendisi, karakterin kitabın ne kadarından sonra öldüğünü söylüyor ve bu bilgi, kitabı okurken ilerleyişe hiçbir açıklık kazandırmıyor.

null-a

Kavramlar ve Anlam Örüntüsü

Makine, bir dağın düzleştirilmiş doruğu üzerindedir. Kilometrelerce yükseklikte ve genişlikte devasa bir yapıdır. Kendi yapay zekası vardır. Geçmişi çok eskiye dayanır ve Venüs’e gidecek insanların belirlendiği “Oyunlar”ı düzenler. Oyunlar Null-A prensibine göre düzenlenir. İnsanlar Null-A prensibince sinir sistemlerini ve tabii ki beyinlerini geliştirmeyi öğrenirler. Null-A sözcüğü, “Aristotalesçi Olmayan” anlamına gelir.

“Venüs’ün başkanı, meclisi, idareci grubu yoktur. Her şey gönüllüdür; her kişi kendi başına yaşar, ama gerekli işlerin yapılması için diğerleriyle bağlantıdadır. Ama insanlar kendi işlerini seçebilirler. Diyebilirsiniz ki, ya herkes aynı mesleği seçerse. Bu olmaz. Oradaki nüfusun tamamı, mesleklerini seçmeden önce, tüm yapılması gerekli işler durumunu gözden geçiren, sorumluluk sahibi vatandaşlardan oluşmaktadır.”

“Mesela, bir dedektif ölürse veya meslek değiştirmeye karar verirse, niyetini belirten bir ilan yayınlar ya da ölmüşse onun pozisyonuyla ilgili bir ilan yayınlanır. Eğer hala hayattaysa, dedektif olmak isteyen kişiler, onunla ve birbirleriyle, vasıflarıyla iligli olarak görüşmek üzere bir araya gelirler. Canlı veya ölü de olsa, yerine geçecek olan kişi, başvuranlar arasında yapılan bir oylamayla seçilir.”

vogtbig

Kurgu ve Kişisel Değerlendirme

Kitabın en sevdiğim yanı kurgusundaki bilinmezliğin kitabın son cümlesine kadar sürmesi oldu. Gosseyn sürekli yeni insanlarla bağlantıya geçiyor, yeni şeyler öğreniyor fakat bir türlü benliğiyle ilgili net bilgiye ulaşamıyor. Sürekli bir karmaşa içinde ve yönlendirmelerle hareket ediyor. Belki kitabın son bölümüne değin neredeyse hiçbir şeyi bir kalıba oturtamıyorsunuz. Anlam ilişkisi son bölümde yavaş yavaş oturmaya başlayıp, kitabın tam anlamıyla son cümlesiyle beraber herşey yerli yerine oturmuş oluyor. Son cümle kafanıza kurşun sıkar misali bir etki yaratıyor benden söylemesi.

Bölümler kısa kısa ve sanki farklı öyküler yazılıp sonradan birleştirilmiş misali bir düzende. Bazı bölümler hariç çoğu bölümün başında alıntılara yer verilmiş. Bu alıntılarda kimi zaman bilimsel bilgiler verilip kimi zaman da düşündürücü cümleler koyulmuş.

“İnsan sinir sistemi, yapısal olarak akıl almaz bir karmaşıklıktadır. İnsan beyninde, on iki milyar sinir hücresi ya da nöron olduğu tahmin edilmektedir ve bunların yarısından çoğu beynin kabuğundadır. Her biri sadece iki nöronluk gruplarla birbirine bağlı bir milyon beyin kabuğu sinir hücresi olduğundan yola çıkıp olası bileşimleri hesaplarsak, olası nöronlar arası bağlantı düzenlerinin on üssü iki milyon yedi yüz seksen üç bin olduğunu görürüz. Karşılaştırma olarak… büyün yıldızsal evren, belki de on üssü altmış altı atomdan fazlasını içermiyor.”

Ayrıca bahsetmek isterim ki  yukarıda alıntıladığım Venüs tanımı, bana Mülksüzler’deki Anarres’i hatırlattı. Belki de Le Guin bu eseri okumuştur, olamaz mı? Tabiki olabilir. Bahsettiğim “Makine”, kitaba ufak bir Siberpunk yan da katmıyor değil. Okuduğunuz zaman bunu siz de hissedeceksiniz. Bahsi geçen şehir atmosferi Blade Runner’dan çok farklı değil. Bahsedilen “Oyunlar” ise her ne kadar fiziksel olarak gerçekleştirilmese de doğal bir seçilim içeriyor. Bu yönünden de akla “Açlık Oyunları” gelebilir. Belli mi olur belki de hepsini etkilemiştir. Nihayetinde hepsinden önce yazılmış bir eser. Tek takıldığım nokta içerisinde onlarca yaratıcı fikir barındıran bir kitap neden böyle eksik kalmış hissettirdi ve bu kadar kısa. Eminim ki günümüzde konu bulamamaktan şikayet eden yazarlar, bu kitaptaki yaratıcı fikirlerden 10 kitaplık bir seri yazarlardı.

alfred-e-van-vogt-vacc88rlden-och-noll-a-the-world-and-null-a-1979-delta-science-fiction-92-sweden-unknown-cover-artist

1956 yılında “Null-A Oyuncuları” isimli bir devam kitabı da yazılmış eser için fakat Türkçe’ye çevrilmemiş. Çevirisinden memnun kaldım. Ufak tefek basım hataları var ama çok rahatsız edici değil, birkaç harf ve sözcük yanlışlığı sadece. Özellikle kurgusuna hayran kaldığım bu kitabı şiddetle öneriyorum. Okurken düşündüğüm şey “Böyle bir şey yazmalıyım.” oldu. Farklı bir bilimkurgu eseri okumak istiyorsanız bu eseri edinin, umarım okurken keyif alırsınız.

“On dört ayar altından yapılma basamakları tırmandılar ve mücevher kakmalı platin kapılardan geçip yüksek duvarları ve kubbeli tavanının her santimetresi milyonlarca elmasla bezenmiş, muazzam antreye girdiler. Etki o kadar sersemleticiydi ki, Gosseyn, binayi yapanların kendilerini nasıl aşmış olduklarını görünce, şaşakaldı. Yapı inşa edildiğinde, insanları, o zamana dek zenginliğin özü kabul edilen, güya kıymetli olan mücevherlerin ve madenlerin, aslında diğer az bulunan maddelerden daha kıymetli olmadığına ikna etmek için, büyük bir kampanya başlatılmıştı. Yüzlerce yıl sonra bile, kampanya ikna edici olamıyordu.”

Hazırlayan: Canberk İleri

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

astronomi

Bazı İlginç Astronomi Bilgileri #2

Kırmızı süper dev “VY Canis Majoris“, Samanyolu’ndaki en büyük yıldızlardan biridir ve Güneş’ten yaklaşık 3 …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et