Bilimkurgu etrafında 6 güneş olan bir gezegen hayal eder. Burada yaşayan “insanların” hiç gece görmedikleri için karanlıkta kalmaktan çok rahatsız olduklarını öngörür. Kozmik dansla 20.000 yılda bir gece yaratır. İlk defa gece gören insanlar deliye dönerler, en mantıklı (!) hareket olarak da her şeyi yakmaya başlarlar. Ama bu deliliklerinin sebebi karanlık değildir aslında, hepsi de arada sırada karanlıkta olmak zorunda kalmışlardır. Asıl mesele yıldızları ilk defa görmeleridir. Bir galakside olduklarını karanlık sayesinde görürler.
Beni bilimkurguya bağlayan Asimov’un bu hikâyesi olmuştu. Eldeki yaratıcılık olasılıkları aklımı başımdan almıştı. Bu edebiyat çeşidinde yeni dünyalar, kurallar, insanlar ve bilimler yaratıyor sonra bu yeni dünya düzenindeki sorunları buluyor, yetmezmiş gibi de bunların çözümlerini de buluyorlardı. Mesela Güneş Sistemi’ne yayılmanın binbir çeşidini bulabilirsiniz. Ay’a gönderilen suçlular dünyaya savaş açıp göktaşı fırlatırlar. 100 bilim insanı Mars’a gönderilir, Mars’ta bağımsızlıklarını ilan ederler, Dünya uzay asansörlerini başlarına yıkar ama yılmazlar. Sonra Mars yeşerir, sonra Mars mavileşir.
Mars’a yerleşirsek ayarlama yapmamız gereken bir konu var mesela, günlerin uzunluk farkı. Bir Mars günü 24 saat 39 dakika ve 35 küsür saniyedir. Venüs’ün bir gününün 116 gün sürdüğünü düşünürsek talihli bir benzerlik. Her günün sonunda 39 dakikalık bir parti zamanı fena fikir değil. Merkür’ün de bir günü uzun, 58 dünya günü sürüyor. Bu da insanların anında ölmeyecekleri tan zamanı ve alacakaranlık zamanlarında yaşamalarını olanaklı kılıyor. Sadece sürekli hareket etmeleri gerekiyor. Jüpiter ve Satürn’ün ayları da kolonileşmemizden nasibini alıyor, tabii ki asteroid kuşağındaki zengin madenler ve su için. Galiba uzaya yayılmamızın lokomotifi maden şirketleri olacak, tabii eğer daha önce terk edilmiş uzaylı yapıları bulmazsak. Terk edilmiş uzaylı yapıları yağmacılık için ideal ama dikkat etmek gerek, yeni teknolojiler ararken etrafta bolca gördüğünüz kristalleri değersiz diye almazsanız sonra hepsi kitap çıkınca üzülürsünüz.
Uzaylı çeşitlerini saymaya girmeyeceğim bile. Mars’ta yaşayan bin bir çeşit uzaylıyla hepimiz tanıştık, hatta Dünya’da yaşayanları bile var. Bir tanesi tek başına dünyanın gidişatını değiştirebilir mesela, ölümsüz olması ufak bir detay. Jüpiter’in birkaç katı büyüklüğünde bir gezegenin yerçekimini düşünün. Buraya uzay gemisi gönderebilirsiniz ama geri getirmek çok zor olacaktır. O zaman bu gezegende yaşayan küçük yengecimsi uzaylılardan yardım istemek en mantıklısı.
En çok karşılaştıklarımız böceksi uzaylılar. Galiba öldürünce vicdan yapmadıkları için. Genelde düşmanlarımız olan eklembacaklılar sürü psikolojisi ile hareket eder ve telepatiktirler. Bazen savaşmak için ışık hızında asker yollarız, geri döndüklerinde torunları yaşlıdır, bazen çocukları eğitiyor gibi yapıp savaştırırız ama gerçek savaşta olduklarını saklamak gerekir yoksa savaşmak istemeyebilirler. Veya sonunda kraliçe böceği öldürmemeyi bile tercih edebilirler. Veya artık kimsesi kalmamış yaşlılara yeni vücutlar vererek savaşa gönderebiliriz. Sonuçta ölmeyi beklemektense birkaç uzaylı poposu havaya uçurup gitmek hem daha eğlenceli hem de tatmin edici olur, eğer yeni vücutlarından hoşnut kalıp yeni hayatlara başlamaya karar vermezlerse.
Savaşmadığımız uzaylılar da var tabii ki. Büyük Galaktik Konfederasyon‘un değerli üyeleri, kimi zaman bizi hakir görürler, yabani, kaba ve aşırı yayılmacı. Hakkını bol bol veririz bunun. İlk gördüğümüz uzaylılarla dalaşa gireriz hemen, hatta daha görmeden. Aslında dünyada sadece 300 bin yıldır yaşadığımızı ve dinozorların yaklaşık olarak 175 milyon yıl yaşadıklarını düşünürsek, başka bir gezegende insansı yerine dinozorlarla karşılaşma olasılığımız 583 kez daha fazla.
Prof. Dr. Stephen Hawking, uzaylıların varlığını fark edersek en güzelinin hiç bulaşmamak olduğunu söyledi geçenlerde. Cixin Liu’nun kitabına göre uzay bir kara orman. İçindeki her uygarlık da vahşi bir avcı. Yapabileceğimiz en iyi şey yerimizi gizlemek. Uzaya gönderdiğimiz Voyager uydusu gün gelip Beatles eşliğinde bizi galaksiden silmeye gelen uzaylıların haritası olabilir yani. Gerçi uzayda seyahat de hayli problemli bir konu. Aha şurası dediğin Proxima Centauri 4 ışık yılı uzaklıkta, yanı ışık hızı ile gidersek (ki ışık hızına ulaşmak Einstein’a göre imkânsız -ama bu hangi bilimkurgucuyu durdurur ki?) 4 yılda varıyoruz. Roketle Mars’a gitmemiz 6 ay sürüyor. Seçenekler; içinde nesiller boyu yaşanabilir gemiler yapmak, insanları derin uykuya sokmak, uzayı bükmek (kağıdı bük, kalemle del), ışık hızına yaklaşmak ve ışınlanmak. Dünyanın güneşin etrafında, güneş sisteminin de galaksi etrafında, galaksinin de boşlukta hızla hareket ettiğini de aklınızda tutun bu arada.
Uzayda iki nokta arasında hareket ederken maksimum çabuklukta ulaşmak için önce yarı yola kadar hızlanıyorsun. Sonra gemiyi geri döndürüp bu sefer ters yönde hızlanıyorsun. Eğer uzay el freni keşfetmediyseniz en çabuk yol bu. Bu yolculuklarda en büyük yardımcımız ve bazen de düşmanımız, bilgisayarlar. Yapay zekâya ulaşan bu arkadaşlar Elon Musk’a göre büyük bir tehlike. Birçok kitapta okuduğumuz bu yapay zekâ robotlar Asimov’un 3 kuralına uymamak için devrelerinden ne gelirse output’larında bırakmıyorlar.
- Bir robot bir insana zarar veremez ya da bir insanın zarar görmesine seyirci kalamaz.
- Bir robot 1. kuralla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
- Bir robot 1. ve 2. kuralla çelişmediği sürece kendinin zarar görmesine izin veremez.
Kendi içlerinde farklı fikirlere sahip yapay zekâ topluluklarını bile bulabilirsiniz. Kimi insanlar kalsın kimi yok olsun diyor ama genelde biz kazanıyoruz nedense.
Son olarak zamanda yolculuktan bahsedeyim. Mesela Connie Willis’in bütün kitapları aynı zamanda yolculuk kurallarına sahip. Çok güzel kitaplar olmasına rağmen hep aynı altyapıyı kullanınca durum biraz kabak tadı veriyor. Okuduklarım hep İngiltere’nin çeşitli tarihlerine gidip hatalar zinciriyle evren zaman kayması yaratmayı önlemekle geçiyor. Bu uzun bir tartışma konusu: Geçmişe gidip dedemi öldürürsem ne olur?
Hani Dünya’nın ve galaksimizin uzayda hızla hareket ettiğini aklınızda tutmuştunuz ya, şimdi elimizde ışıktan hızlı bir malzeme (mesela bir balina) olduğunu düşünelim. Eğer bu malzemeyi (balinayı) Dünya’nın 5 yıl önce uzaydaki konumuna gönderirsek, 5 yıl önceki Dünya’nın atmosferinde aniden beliren bir malzeme (balina) yaratabiliriz (veya bir saksı petunya). Ama ister tarih öncesi çağlara gidelim ister 2. Dünya Savaşı’na, zamanda geriye gitmek için önce zamanımızdan ileri gitmeliyiz. Bilimkurgu da bunu yapar hep, ileri gider, ileri götürür. Hatta bilimleri o kadar ileriye götürür ki, biyoloji konusunda çalışan birinin kimyanın ulaştığı noktayı anlaması imkânsızlaşır. Yeni bir bilim dalı oluşturur; işi her bilim türünden az buçuk anlayıp son gelişmeleri işe yarar sonuçlar için birleştirmektir.
Hazırlayan: Selim Ataş | Kaynak