Yıldız Savaşları’nı ve Uzay Yolu’nu Doğuran Film: Forbidden Planet

1956 yapımı Forbidden Planet (Türkiye’de Yasak Gezegen veya Meçhul Dünya ismiyle biliniyor) (1), bilimkurgu sineması tarihinde bazı ilkleri bünyesinde barındırıyor. İlk defa bu filmle insanlığın Ay ve Mars’ın ötesine, Güneş Sistemi’nin çok uzaklarına yolculuk yapabildiğini görüyoruz. Bu filme kadar hep başka uzaylı türler uçan daireleriyle Dünya’ya inip “Barış için geldik” derken, Yasak Gezegen filminde ilk kez insanlar kendi icatları bir uçan daire ile yıldızlararası yolculuğu gerçekleştirebiliyor. Bu yönüyle Yasak Gezegen, bilimkurgu kültür uzayının en önemli iki yapıtı olan Uzay Yolu’na ve Yıldız Savaşları’na da öncülük ediyor.

Yasak Gezegen’de olaylar Dünya’ya 16 ışık yılı mesafedeki Altair-IV adlı gezegende geçmekte. Gezegenin isminin “kurban kesme yeri, sunak” anlamına gelen “altar” ile benzerliğinin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Belki de senaristin bilinçaltının bir yansıması olabilir, ki böyle bir şey az sonra açıklayacağım filmin ana öyküsü ile de son derece uyumlu. Merriam Webster sözlüğüne göreyse Altair, “El Tayir”, yani Arapça “Uçan Şey” anlamına gelen ve Aquila takımyıldızlarının en parlak yıldızına verilmiş gerçek bir isim. (2) Dolayısıyla filmdeki Altair-IV kurgusal gezegeninin Altair sisteminin dördüncü gezegeni olduğu çıkarımını yapabiliriz. Aquila takımyıldızlarının eski çağlardan beri insanlar tarafından gözlemlenmekte olduğunu, NASA’nın 1990’da bu yıldız sistemine Pioneer 11 adlı aracı gönderdiğini (Her şey yolunda giderse 4 milyon yıl sonra varacak bu araçtan 1995’ten beri sinyal alınamıyor) (3) ve bu sistemdeki yıldızların mitolojide yer bulduğunu da not edelim. (Aquila, mitolojide Eagle-Kartal anlamında, Roma tanrısı Jüpiter’in koruyucu kartalı olarak kabul ediliyor.)

Filmin girişinde, çekildiği dönemin çok ilerisindeki beyin gıdıklayan elektronik müzikler eşliğinde uzay boşluğunda süzülen bir gemi ve bir yazı ile karşılaşırız: “BUGÜN. İnsanoğlu uzaya ilk adımını atmak için hazırlanmaktadır. YARIN ise yıldızları keşfedecektir.” Bu sözler söylendiğinde 1956 yılında olduğumuzu, yani Neil Armstrong’un Ay’a ayak basmasından 13 yıl, Yuri Gagarin’in ilk kez uzaya çıkmasından 5 yıl önce olduğunu hatırlayalım. Filmdeki tarih 23. yüzyıldır. 20 yıl önce, Altair IV gezegenine keşif amaçlı gönderilen ama kendilerinden bir daha haber alınamayan başka bir ekibi bulmak için yola çıkan C-57D adlı uzay aracını ve mürettebatını görürüz. Ayrıntıları açıklanmayan bir teknoloji sayesinde ışık hızını aşan bir hızla hareket eden C-57D, bir yılı aşkın süredir hareket halindedir ve bütün ekibi tamamen erkeklerden oluşmaktadır. Bu durumun filmin zayıf bir noktası olduğunu söyleyebilirim. 23. yüzyıla gelindiği halde ekipte tek bir kadının yer almaması garip kaçsa da, filmin çekildiği dönemin toplumsal bir yansıması olarak kabul edilebilir.

C-57D, Altair-IV’e yaklaştığında garip bir mesaj alır. 20 yıl önceki keşif ekibinde yer alan Dr. Morbius’a ait mesajda “Burada herhangi bir yardıma ihtiyaç yok, gezegene inmekten vazgeçin ve geri dönün. Geminizin ve mürettebatınızın güvenliğini sağlayamayabilirim” demektedir. Bu mesaj, C-57D ekibini vazgeçirmek yerine Altair-IV’e muhakkak inmeleri gerektiği yönünde meraklandırmaktan başka bir işe yaramaz. Gezegende ekibi, isminin Robby olduğunu sonradan öğrenecekleri “gelişmiş” bir robot karşılar. Görsel açıdan günümüz robotlarıyla kıyaslandığında bir oyuncağa benzese de, kendi yapay zekâsı ve nesneleri sentezleme gücüyle gerçekten de üstün bir teknolojik mucize gibidir ve ekibin hayranlığını kazanır. Robby ile ekibin karşılaştığı sahnede, ekibin başındaki Kaptan Adams ile diyaloğu, bilimkurgu sinema tarihinin en kült diyaloglarından kabul edilmektedir. (4):

Robot Robby: Beyler, Altair IV’e hoş geldiniz. Sizi malikâneye götürmeliyim. Eğer İngilizce konuşmuyorsanız, bildiğim toplam 187 dil, şive ve alt dilleri ile emrinize amadeyim.

Kaptan Adams: Günlük İngilizce yeterli olacaktır, teşekkürler. Size hakaret etmek istemem ama, siz bir robotsunuz, doğru değil mi?

Robot Robby: Bu doğru efendim, sizin kendinizi daha rahat hissetmeniz anlamında şunu da paylaşmak isterim, adım Robby.

Kaptan Adams: Bu gezegende güzel bir iklim var, özellikle de oksijen.

Robot Robby: Benim çok fazla kullandığım bir şey değil efendim. Paslanmanın en büyük sebebi.

Walter Pidgeon’un oynadığı Dr. Morbius karakterinin evine vardıklarında, burada muhteşem güzelliğiyle Anne Francis’in canlandırdığı kızı Altaira ile tanışırlar. Mürettebattaki erkekler, uzayda uzun zamandır bir kadınla karşılaşmadıkları için, Altaira’ya şehvet dolu bakışlar atmaktan kendilerini alamazlar. Geminin yönetiminden sorumlu üç adam, Kaptan Adams (Leslie Nielsen), Teğmen Jerry Farman (Jack Kelly) ve Teğmen “Doc” Ostrow (Warren Stevens) da Altaira’ya son derece ilgi çekici gelir, çünkü Altaira yıllardır gezegende babası dışında başka bir insan görmemiştir. (İlerleyen sahnelerde, ekipteki bazı erkeklerin Altaira’nın bu saflığından yararlanarak ona öpüşmeyi öğretmeye çalışmalarını görürüz.) Dr. Morbius, ekibe gezegende bilinmeyen tehlikeli bir gücün yaşadığını, kendisi ve ailesi dışında herkesi öldürdüğünü önceki uzay gemisi Bellerophon gezegenden kaçarken onu buharlaştırıp yok ettiğini anlatır ve burada güvende olmadıklarını tekrar hatırlatır.

Gezegendeki ilk gecelerinde, uçan daire gemisinin etrafında kamp kurdukları alanda ilk olay yaşanır. Gemiye gizlice sızan bir güç, geminin çalışması için hayati öneme sahip bir cihazı parçalayarak bozmuştur. Filmde daha sonra bu görünmeyen gücü, yürürken toprakta bıraktığı dev ayak izlerinden ve geminin merdivenlerinden çıkarken onları eğecek derecedeki büyük ağırlığından fark ederiz. Ertesi gün, Dr. Morbius’un malikânesini tekrar ziyaret eden Kaptan Adams ve Teğmen Ostrow, olanları anlattıklarında Dr. Morbius onlara gezegenin gizli tarihine dair bildiklerini aktarır. Dr. Morbius’un keşfettiğine göre, Altair IV’te bundan 200.000 yıl önce yaşamış, oldukça ileri bir uygarlık bulunmaktaydı: Kreller. Aniden ortadan kalkan bu uygarlık geride kendilerine ait hiçbir şey bırakmamıştır, Dr. Morbius’un keşfettiği laboratuar hariç. Son derece kuvvetli Krell metalinden yapılma duvarlara sahip laboratuarda, Krell medeniyetinin bütün bilgisinin yer aldığı muazzam bir elektronik kütüphane bulunmaktadır. Dr. Morbius, Krell alfabesini basit geometri yazıtlarından başlayarak çözmeye başlamış ve her gün bu laboratuara gelerek bilgisini artırmıştır. Kreller’in icadı olan ve kullanan kişinin entelektüel kapasitesini artıran cihazı da kendi üzerinde deneyerek zekâsını katladığını öğreniriz. Zaten bu katlanan zekâsı sayesinde elinden her iş gelen Robot Robby’i yapabilmiştir. Başka bir Krell icadı olan “Plastik Eğitici” sayesinde ise, nesneleri beyin gücüyle hareket ettirebilmekte ve hatta düşüncesindeki görüntüleri fiziksel forma dönüştürebilmektedir.

Dr. Morbius, ekibi Krellerin başka bir muhteşem icadı olan ve binlerce yıldır kendi kendinin bakımını yapan ve enerjisini üreten, bir kenarı 30 km olan küp şeklindeki, 7800 katlı “Büyük Makine” içinde bir gezintiye çıkarır. 9200 termonükleer reaktöre sahip makine, ekibin ağzını açık bırakır. Bu teknolojinin muhakkak insanlığın kullanımına sunulması gerektiğini söylerler ama Dr. Morbius buna şiddetle itiraz eder. Dr. Morbius’a göre insanlık henüz bu teknolojiye sahip olabilecek kapasiteden uzaktır ve bu büyük teknolojik güç eline geçerse sonuçları çok tehlikeli olabilecektir. Burada, Krell gibi son derece ileri bir medeniyetin bile baş edemediği bir güçten söz edildiğini hatırlayalım.

Ertesi gece, görünmeyen güç kamp alanına girmesini engellemek için kurulan elektronik çitleri de aşarak ekipten birini oldukça vahşi şekilde, cesedinin parçalarını duvarlara sıçratacak şekilde öldürür. Canavar adı verilen bu güce karşı önlemler artırılır, radarlarla ve oldukça kuvvetli, vurduğu nesneyi veya canlıyı atomlarına dek ayıran silahlarla nöbet tutmaya başlarlar. Canavar, radarlarla tespit edildiğinde üzerine ateş açılır ama dev bir gorile benzediğini etrafında beliren kızıl konturlardan anladığımız canavar üzerinde bunların hiçbir etkisi olmaz. O sırada paralel bir sahneyle, Dr. Morbius’un uykuda olduğunu ve Canavar üzerine her ateş açıldığında titrediğini görürüz. Dr. Morbius, kızı Altaira’nın uyandırmasıyla kendine geldiğinde ise Canavar birden yok olur. İşte bu an, gezegendeki o bilinmeyen gücün aslında ne olduğunu anladığımız sahnedir. Canavar, Dr. Morbius’un Plastik Eğitici sayesinde fiziksel form kazandırdığı bilinçaltının bir yansımasından başka bir şey değildir. (Fiziksel form kazanan bilinçaltı temasının başka hangi bilimkurgu eserlerinde işlendiğini hatırlamaya çalıştığımda, aklıma öncelikle Solaris (5) gelmekte. 1997 yapımı Event Horizon (6) 1998 yapımı Küre (7) adlı filmler de aklıma gelen diğer örnekler.)

Dr. Morbius, gezegendeki cinayetlerden kendi bilinçaltının sorumlu olduğunu öğrendiğinde bunu önce inkâr etse de, gerçeği yavaş yavaş kavramaya başlar. Krell Medeniyeti de bu şekilde yok olmuştur. Krellerin, maddenin sınırlarından kurtulmak için icat ettikleri cihaz, düşüncelerindeki imgeleri materyalize ederken, İd adını taşıyan (Freud psikolojisindeki id, ego, süperego üçlemesini hatırlayalım) bilinçaltlarının en ilkel hâllerini de istemeden serbest bırakmışlar ve böylelikle medeniyetlerinin sonunu getirmişlerdir.

Filmin sonunda, Dr. Morbius gezegeni imha edecek mekanizmayı çalıştırarak C-57D ekibine ve Kaptan Adams’a âşık olup onunla gitmek isteyen kızı Altaira’ya 24 saat içinde gezegenden 100 milyon mil uzağa kaçmış olmaları gerektiğini söyler. Yoksa gezegenle beraber onlar da yok olacaktır. Son sahnede, Robot Robby’i, Altaira’yı ve Kaptan Adams’ı uzay gemisinin penceresinden Altair-IV gezegeninin arkasında büyük bir parlaklık bırakarak patlamasını izlerken görürüz. Gezegeni, üzerinde yaşayan insanları kurban ettiği bir sunağa çeviren ilkel benliğin canavarları ve bilinçaltının kontrol dışı güçleri de Altair-IV ile beraber boşluğa karışarak yok olur.

Yasak Gezegen (Forbidden Planet), sonraki yıllarda etkisini popüler kültürde sıklıkla gösteren bir başyapıt. (8) Örneğin Blob (1958) filminde, sinemanın önünde bir Forbidden Planet posteri görürüz. Carpenter’ın Halloween’inde (1978), bebek bakıcısı Laurie televizyonda Forbidden Planet izlemektedir. Jim Jarmusch’un Stranger Than Paradise (1984) filminde Willie ve Eva yine televizyonda Forbidden Planet seyrederken görünürler. Serenity’deki (2005) uzay gemisinin adı C-57D’dir. Yazının başında, filmin Uzay Yolu’na ve Yıldız Savaşları’na öncülük ettiğini söylemiştim. Bunun somut izlerini, Uzay Yolu serisinin yaratıcısı Gene Roddenberry’nin 1964’teki bir mektubunda ve Yıldız Savaşları filmlerinin müziklerini tasarlayan Ben Burtt’un bilhassa Ölüm Yıldızı’nın içindeki seslerde Yasak Gezegen’deki Krell medeniyetinin Büyük Makinesi’nin çıkardığı seslerden ilham aldığına dair açıklamasında görüyoruz. (9) Ayrıca Avrupa’nın en büyük sinema hediyelik eşyaları satan çizgi roman mağazasının adının da Forbidden Planet olduğunu not etmek lazım. (10)

Yasak Gezegen’in girişinde, insanlığın gelecekte yıldızları keşfedeceği söylenmekteydi. Eğer bilinçaltımızda uykuda bekleyen, şiddete ve kana susamış id canavarlarımızı kontrol etmenin bir yolunu bulabilirsek, neden olmasın?

Notlar

  1. IMDB
  2. Merriam Webster
  3. Constellation Guide
  4. Bilimkurgu Sineması: 1900-1970, N. Berk Çoker, syf 93-100
  5. Bilimkurgu Kulübü
  6. IMDB
  7. IMDB
  8. Öteki Sinema
  9. Den of Geek
  10. Forbidden Planet Store

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et