ucan daireler istanbulda

Uçan Daireler İstanbul’da

İnsanoğlu yüzünü gökyüzüne döndüğü günden beri neden burada olduğunu sorgulamış, “Orada bir yerlerde birileri var mı?” sorusu kafasını meşgul edip durmuş, bu soru üzerine sayısız mitoloji inşa etmiştir. Bilişim Çağı’na adım atmamızla birlikte ise, “Orada bir yerlerde bizden başka canlılar var mı?” sorusuna ciddi yanıtlar aramaya başlamıştır.

Şu ucu bucağı olmayan, tıka basa yıldız ve gezegenle dolu koca evrende yalnız mıyız? Bize benzeyen (ya da benzemeyen), sorduklarımıza benzer sorular soran, teknoloji üreten canlılar yok mu? Ulaşamayacağımız kadar ötedeler mi yoksa? Belki de teknolojik olarak bizden öyle ilerideler ki yanı başımızda dolaştıkları, konuştukları halde onları göremiyoruz, duyamıyoruzdur. Belki de koca bir otobanın ortasında yaşıyoruzdur da bunun farkında bile değilizdir. Ne de olsa daha düne kadar Venüs’te dinozorların dolandığını, Mars’ta şehirler ve kanallar inşa eden küçük yeşil adamların yaşadığını sanmıyor muyduk? Henüz yanı başımızdaki uydumuz Ay’a ayak basmaktan öteye gidemediğimizi de hatırlatırız. Bilimkurgu edebiyatının babalarından biri olan Arthur C. Clarke bakın bu konu hakkında ne diyor:

“Dünya dışında henüz en ufak bir yaşam kanıtı, hiçbir zeka izi bulamayışımız beni ne şaşırtıyor ne de hayal kırıklığına uğratıyor. Teknolojimiz gülünecek seviyede ilkel olabilir; belki de tamtamların sesini dinleyen orman vahşileri gibiyizdir.”

Öncelikle UFO’ların tencere kapağından hallice uzay gemileriyle bizi ziyaret ettiği inancıyla, farklı yaşam formu arayışını birbirinden ayırmak gerek. (Tanımlanmamış Uçan Cisim olarak tercüme edebileceğimiz UFO kavramı, adı üstüne ille de Dünya dışından gelen ziyaretçileri tanımlamak için kullanılmıyor aslında. O an için ne olduğu anlaşılamayan ve UFO olarak tanımlanan bir şeyin daha sonra bir doğa olayı ya da bir kuş olduğu anlaşılabilir.) SETI, NASA ya da ESA gibi ciddi araştırma merkezleri bu ikincisi üzerine yoğunlaşıyor. Maalesef henüz bizden başka akıllı yaşam formlarına ait bir kanıta ulaşabilmiş değiliz. Peki buna “maaselef” demeli miyiz? Evrende yalnız olmanın mı, yoksa yalnız olmamanın mı daha ürkütücü olduğunu size bırakıyor ve artık yavaş yavaş işin kurgu tarafına adım atıyoruz.

50’lerdeki Soğuk Savaş, her an gerçekleşecek bir Sovyet saldırısı korkusu, iki süper gücün uzay yarışına tutuşması, sonradan şehir efsanesine dönüşecek gizli deney söylentileri, o dönemde özellikle batı kökenli bilimkurgu sinemasını etkisi altına almıştır. O yıllarda uzaylı istilası ve çılgın bilim insanlarını konu edinen bilimkurgu filmlerinin yoğunlukta olması bu olaylara bağlanabilir.

Peki o yıllarda Yeşilçam‘a göz attığımızda bizi neler karşılıyor?  1955 yılında Görünmez Adam‘ın İstanbul’da ortaya çıktığını biliyor muydunuz? Lütfi Ö. Akad‘ın yazıp yönettiği bu film, bir kimya laboratuvarı çalışanının, kendisini aldatan karısından ve aşığından intikam almak için görünmezlik serumunu kullanmasını konu ediniyor. Görünmez Adam İstanbul’a gelir de uçan daireler durur mu? Orhan Erçin‘in yazıp yönettiği ve ayrıca fotoğrafçı rolüyle karşımıza çıktığı 1955 tarihli filmin konusunu şöyle özetleyebiliriz:

Gazeteci Şapsal (Zafer Önen) ve kekeme Fotoğrafçı Kaşar (Orhan Erçin) çalıştıkları gazeteden kovulmanın eşiğine gelmiştir. Onlara son bir şans tanıyan gazete patronu, İstanbul semalarında dolanan UFO’larla ilgili bir haber getirmeden gözüne gözükmemelerini salık verir. Beceriksiz ikilimiz vakit kaybetmeden haberin peşine düşer. Aldıkları istihbarat sonrası gizlice rasathaneye giren Şapşal ve Kaşar, tesadüf eseri rasathanenin bahçesine inen bir UFO’ya tanık olur. Bu uçan daire Merih’ten gelmiştir. İçindeki uzaylı kadınların amacı da dünya erkeklerini kendi gezegenlerine götürmektir. Yanlarında bir de robot vardır. Gözlerinde ve başının üzerinde yanıp sönen ışıklar olan bu robotun, zamana ve o dönemdeki diğer örneklere bakıldığında hiç de fena durmadığı söylenebilir.

Filmin kadın cinselliğini de fazlasıyla kullandığını belirtelim. Öyle ki yapım için erotizm soslu bilimkurgu desek yanlış olmaz. Koca arayan bekar kadınların kurduğu kulüpte, müzik eşliğinde raks eden bir dansözün görüntüleriyle başlayan film, seksi kıyafetli uzaylı kadınların, iri ve kuvvetli diye tanımladıkları dünyalı erkekleri kandırma girişimleriyle sürüyor.  Hatta bizim Kaşar, uzaylıların kullandığı erkek bulma aletine göre extra extra erkek çıkıyor. Tarihin en seksi kadınlarından biri olan Marilyn Monroe İstanbul’a gelip uzaylı kadınları kıskançlıktan çatlatıyor. Bir sahnede Şapşal ile Kaşar, hapis edildikleri yerden kurtulmak için çıplak kadın fotoğraflarını bile kullanıyor.

Uçan daire ve robot gibi uğraş gerektiren ayrıntılar içeren, o dönem için cesur bir girişim sayabileceğimiz Uçan Daireler İstanbul’da, absürt diyaloglar ve sahnelerle dolu başarısız bir örnek olsa da türün meraklıları için eğlenceli bir yapım olarak dikkat çekiyor. Son bir not: Dikkatli izleyiciler fark edecektir belki ama biz, öfkeli gazete patronu rolündeki kişinin şair Özdemir Asaf  olduğunu belirtmeden yazımıza son vermeyelim.

Yazar: Kadri Kerem Karanfil

Bu hesap, artık hayatta olmayan bir yazara aittir. (1980-2021)Bilimkurgu Kulübü emektarı. Yalnız bilimkurguyla değil, korku ve çocuk edebiyatıyla da ilgili. Stephen King'in sadık okuyucusu. Ray Bradbury'nin büyük hayranı. 80'lere ait korku filmlerinin tutkunu.

İlginizi Çekebilir

kapadokya

Ülkemizde Bilimkurgu Filmi Çekmeye Uygun Yerler

Şarkıda bile demiyor mu, “Bir başkadır benim memleketim,” diye? Dünya’nın oluşumu sırasında görülen beş jeolojik …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et