Her Şey Birbirine Bağlıdır: Cloud Atlas

Tanımı en baştan koymak gerekirse, Bulut Atlası neredeyse her türün alıcısına hitap eden görsel bir şölen. Evet, klişe deyimiyle tam bir görsel şölen. Görselliğini bir yana bırakırsak bu filmle beraber Andy – Lana Wachowski ve Tom Tykwer‘in insanlık halleriyle ilgili ne varsa hepsini yaklaşık üç saat içine sıkıştırmaya çalıştıkları söylenebilir ve sırf bu yüzden dahi hayal kırıklığına uğramamak için beklentileri yüksek tutmamakta fayda var.

Bulut Atlası’nı izlerken sadece geçmiş ve gelecek insanlık tarihini değil sinema tarihini de izlemiş gibi oluyorsunuz aslında. Yaklaşık 500 yıllık bir süreci kapsayan bir zamanlar ve mekanlar yelpazesinde gezinen film kimi yerde neo-noir Parallex View’ı andıran, bir başka yerde Amistad’a selam çakan, arada Blade Runner ve Matrix’den beslenen ve merkezindeki apokaliptik ana hikayesi ile Costner –Gibson eli değmişçesine tanıdık gelen altı farklı öyküyü ele alıyor. Hem de ne almak. 172 dakika boyunca baş döndürücü bir hızda ilerleyen film bir labirent veya puzzle gibi ama yine de seyirciyi yormuyor. Başarıyla kotarılmış, epik sinema keyfini sonuna kadar tatmin edeceği kesin olan bir film, ama o kadar.

andy-lana-wachowski1
Lana “Eskiden Larry” (solda) ve Andy (sağda) Wachowski

Bir nevi şöyle diyor Wachowski Kardeşler ve Tykwer, “birer popcorn alarak arkanıza yaslanın ve gerisini bize bırakın, pişman olmayacaksınız.” Şunu söylemeliyim ki ben pişman olmadım. Sinemanın büyüsünü bir kez daha hatırlatan, hırslı bir yapım Bulut Atlası ancak ilk bir saatten sonra başını sonunu az çok tahmin ettiğiniz bu öyküler silsilesini meraktan değil de daha çok görselliğine ve kurgusuna vurulduğunuzdan takip etmek durumunda kalıyorsunuz.

Hikâyeler kronolojik olarak sıralarsak eğer, 19. yüzyılda Güney Pasifik Okyanusu’nda bir gemide, 1930’lu yıllarda bir İngiliz malikânesinde, 1973 yılında San Francisco’da, günümüz Londra’sında, 2100’lü yıllarda “Yeni-Seul”’de ve onun birkaç yüzyıl ilerisinde artık vahşi yerliler ve köylülerin yaşadığı, eski primitif haline dönmüş Amerika’da bir adada geçiyor. Farklı mekanlar yönetmenlerin farklı türler arasında gezinmesini ve nükleer felaket filmlerinden bilimkurguya kadar her telden çalmalarını haliyle mümkün kılmış.

277190266

David Mitchell’ın daha az ehil ellerde rahatlıkla tatsız tuzsuz bir çorbaya dönüşebilecek olan çok katmanlı romanını beyazperdeye aktarmak gibi çılgınca bir işin altından kalkmaya çalışırken neredeyse her uyarlamanın, hele böyle devasa proporsiyonlardaki uyarlamaların kurduğu tuzağa tam anlamıyla düşmeseler de paçalarını kaptırıyorlar. Altı farklı hikayeyi birbirleriyle bağlantı kurmaya çalışarak 3 saate sıkıştırmanın getirdiği bir handikap olsa gerek bu: karakterlerin bir kısmı karikatür düzeyinde kalıyor ve ağızlarından dökülenler kulağa bir aforizmalar silsilesi olarak yansıyor maalesef.

Tom Hanks, Halle Berry, Jim Sturgess, Ben Whishaw, Hugo Weaving, Jim Broadbent, Hugh Grant, Susan Sarandon, Doona Bae ve Keith David gibi çeşidi güzel aktör her türlü ırktan, cinsiyetten ve dönemden çok farklı kişilikleri canlandırıyorlar. Bu açıdan aktörlerin muhteşem oyunculuklarına ve makyaj ekibine şapka çıkarmamak mümkün değil, ancak kimi zaman o kırmızı patlak burunlar, çekik gözler, yamuk dişler inandırıcı olmaktan çok dikkat dağıtıcı oluyor ve sanki bir Andersen masalındaymış gibi bir hava veriyor, belirtmek gerek. Hugo Weaving ise yine kötü, yine kötü. Burada da her an bir Ajan Smith’lik yapıp dişlerinin arasından bir ‘Mr.Anderson!’ repliği patlatacakmış gibi duruyor. Fakat bunlar işin teferruatı. Zira tüm oyuncuların çok yönlü karakterizasyonunda, gerçek hayatta cinsiyet değiştiren yönetmen Lana Wachowski’nin hayata dair çok yönlü bakışının izleri bulunabilir.

cloud_atlas_by_t1na-d65y83t

Önemli olan Bulut Atlası’nı gerçekten başarılı bir şekilde kotarılmış karmaşık kurgusundan arındırdığımızda elimizde kalanın ne olduğu. O da yalnızca bir hoş seda. Bulut Atlası bir tür modern zaman sipiritüelliğine övgü, yeni bir şey söylemeyen ama göz kamaştırıcı bir görsellikle allanıp pullandığında yeniymiş hissini veren bir film. Bu yüzden de özellikle Wachowski’lerin şu ana kadar ortaya çıkardıkları en geleneksel eser de denebilir. Hangi karakterlerin hikâyesinin daha cezbedici ve sürükleyici olduğunu söylemek de zor ancak altı parçadan Wachowski’lerin çektikleri ve her şeyiyle V for Vendetta ile Matrix göndermesi kokan Sonmi-451’in öyküsü ve Tykwer’ın yönettiği Frobisher’ın acıklı hikayesi öne çıkıyor. Yine Tykwer’ın yönettiği Jim Broadbent’li Cavendish öyküsü ise en komik sahnelere sahip.

Aslında filmin çok kesin bir mesajı var. Hatta birkaç mesajı. Bunları filmde geçen şu soru ve cevapla da özetlemek mümkün. Jim Sturgess’ın canlandırdığı idealist ve özgürlükçü avukatı kölecilik yanlısı kayınpederi “Okyanusta tek bir damla olacaksın!” diye uyarır ve onun cevabı şöyle olur, “damlalar olmadan okyanus olmaz ki.” Buna paralel olarak filmde, insanoğlunun özgürlük ve mutlak iyiliğe kavuşmak için verdiği savaş altı öyküye de sinmiş durumda. Bu süreçte de insanlığın geçirdiği evrim ve bunu sağlayan olgunun reenkarnasyon olduğunun sıklıkla altı çiziliyor. Bir bakıma bütün karakterleri kendi kendinin reenkarnesi olarak görmek mümkün. Kimi Tom Hanks gibi gelişimini sonunda başarıyla tamamlıyor, kimi de Hugh Grant’ın iflah olmaz karakteri gibi ters bir evrim geçiriyor. Kısacası eğer “hayat da yaptığımız her şeyin bir sebebi ve sonucu vardır, her şey birbirini tetikler” temalı filmlere doymadım diyorsanız bir de Bulut Atlası’nı deneyin. Sonunda “Kim kimdi?” oyununu oynamak da cabası.

Yazan: Deniz İpek

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Hayallerinden Asla Vazgeçme: Robots

Genç bir insan için dünya keşfedilmeye değer güzellik ve mucizelerle bezeli bir sergi alanı gibidir. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et