giger

Karanlık Ruhlu Bir Deha: H. R. Giger

Hans Rudolf Giger, 1940 yılı Şubat ayında İsviçre’de küçük bir şehir olan Chur’da, sıradan orta sınıf bir ailede doğdu. Giger henüz çok küçükken eczacı olan babası terfi ödülü olarak bir eczacılık firmasından insan kafatası aldı. Bu ödül, genç Hansruedi’yi derinden büyülemişti.

O günden sonra, Hansruedi’de karanlık ve ilginç şeylere karşı bir ilgi oluşmaya başladı. Salvador Dali’nin ve Jean Cocteau’nun eserlerinin yer aldığı kartpostal ve dergi resimlerinden esinlenmeye başladı. Annesi Melli, genç oğlunun ilgi duyduğu şeyleri fazla anlamlandıramasa da oğlunun hep arkasında olmuştur. Biraz büyüdüğünde Giger, kendi Hayalet Tren‘ini, karanlık ve fantastik çizimlerini göstermek için arkadaşlarıyla toplantılar düzenlemeye girişti.

hr-giger

Liseden sonra mimarlık ve endüstriyel tasarım okumak için Zürih Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girdi. Fazla zaman geçmeden çeşitli sanat görüşlerine sahip kişilerle arkadaşlık kurdu ve yaratıcı çizimler üretmeye başladı. 1966 yılında ise iç tasarımcı olarak iş hayatına atıldı. Bir yandan da önceden yarım kalmış resimlerini tamamladı. 1968 yılı itibariyle kendini tamamen sanata ve film yapımcılığına verdi. 1969 yılında ilk afişleri yayımlandı ve ilk sergilerinden bazıları Zürih dışında da kendine yer buldu.

Giger boya tabancasıyla tanıştığı yıllarda sanki bu dünyaya ait değilmiş izlenimi veren olağanüstü eserlere imza atmaya başladı.  Boya tabancası sanatçısı olarak akla ilk gelen isimlerden biri haline dönüşmesiyle, aynı zamanda güzel sanatların cihazlar ile üretilebileceğini de kanıtlamış oldu. Özen ve titizlikle işlenmiş hem erotik bir gizeme hem de uzaylı zarafetine sahip büyük boyutlarda eserler üretmeye başladı.

hr-giger

1978 yılında, Alien filminin yapımında yer aldı; tasarımların ve setlerin birçoğunu kendi dizayn etti. Alien filminde çıkarttığı müthiş iş ona 1980 yılında Oscar ödülü kazandırdı. Geçtiğimiz yıllarda da, Ridley Scott’ın Prometheus filmi için tasarımlar yaptı.

Giger’ın 1990’ların ortalarında çalışmalarına başladığı ve halen büyümekte olan  The H.R. Giger Museum, İsviçre’nin Gruyere şehrinde orta çağdan kalma bir kale gibi ayakta durmaya devam ediyor. Müzede, Giger’in dünyanın dört bir yanından topladığı sanat eserleri ile kendi resim ve heykellerinden oluşan kişisel bir koleksiyon bulunuyor. Giger, 12 Mayıs 2014 tarihindeki ölümüne kadar dış projelerde çalışmaya, müzesi ile ilgilenmeye ve yeni eserler üretmeye devam etti.

Sanatı

hr-giger

Kuşkusuz Giger için çok değerli bir sanatçı ve hatta sanat dünyasının Einstein’ı demek mümkün. Hayali tezahürleri ve keskin duyululuğu ile birlikte biçimden biçime, teknikten tekniğe, estetikten estetiğe atlayan bir Einstein. Kendi özgün evrenini kendi yarattı. Organik ve inorganik yapıların biyokimyasal bir estetikle şekillendiği, insan ve makine diyalektiğinin; et ve kemiğin, balede olduğu gibi sinerjik bir şekilde magmaya ve metale dönüştüğü bir evren ortaya koydu. Eserlerinde çelik kirişler birbirine geçip bağlantılar kurarken, insan formları ise gelişmiş bir hayal gücünden türemiş muhteşem bir sentez oluştururdu. Hani yollarda sizden öncekilerin bıraktığı tabelaları görürsünüz, nereye gideceğinizi gösterirler; büyük bir sanatçı bile olsan, kendinden öncekilerin geçtiği bu yolları izlersin. Giger’a baktığımızda, istisnanın kaideyi bozabildiğini görüyoruz.

Giger, fırçasını kullanarak kendi yolunu çizdi. Hieronymus Bosch, Alfred Kubin, Salvador Dali, Jean Cocteau ve Ernst Fuchs gibilerin zevklerinden ilham alan Giger, zengin fantastik sanatını oluşturmaya erken yıllarda başladı. Sanatçı olmasının yanı sıra hevesli bir koleksiyoncu da olan Giger, semboloji ve ikonografi dünyasını çok iyi tanırdı. Giger’i, Bosch ile başlayan 500 yıllık fantastik sanat geleneğinin içine yerleştirebiliriz. Bu gelenek içinde koltuğunu sağlama almıştır artık. Sıradışı öngörüleriyle, Giger 20. yüzyılın sanat ustalarındandır ve toprağından geri çıkan fantastique hareketinin müjdecisidir.

hr-giger

Tamamen yabancı görünen tasarımlara sahip resimleri sanki insan eli değmemiş gibidir ve üzerinde hiçbir araç izi taşımaz. Hatta bu eserlerdeki varlıkları evrim zincirine yerleştirmek bile güçtür. İşte tam da bu noktada, “alien” kelimesinin İsviçreli üstadın eserleri için tam da uygun bir tanımlama olduğunu söyleyebiliriz. Bir insan olarak, insan ile uzaktan yakından alakası olmayan bir şey yaratmak, işte bundan zor bir şey daha olamaz. Öyle ki bir insanın insan ile uzaktan yakından alakası olmayan figürlere hayat vermesi hiç şüphesiz en zor şeylerden biridir. O zamana kadar ortaya çıkan hayal gücü ürünlerine benzemeyen, herhangi bir kronolojik temeli bulunmayan üretimlerdi bunlar. Uzak geçmişten mi, uzak gelecekten mi yoksa başka bir boyuttan mı geliyordu bu tasarımlar? Bu estetik, yetenekten da öte bir şey; büyülü toprakların oralarda, dehalar krallığının merkezinden geliyormuşçasına.

Giger’in kitaplarındaki resimlere baktığınızda, büyü öğretilerini kendine kutsal kitap edinmiş, esrarengiz düşüncelere dalmış birini görüyormuş gibi olursunuz. Oysa gerçekle uzaktan yakından alakası yok bu izlenimin. Giger olabildiğince kibar, düşünceli ve bilgili biriydi. Onun hayal dünyası, estetik anlamda büyülenmenin ta kendisidir. Ayrıca kendilerini ahlak bekçisi olarak gören eleştirmenlerin çoğundan daha ahlaklıydı. Yalnız başına yola çıktığı keşiflerde, ona katılamayacak kadar meşgul olan veya fazlasıyla korkan bizler için karşılaştığı şeyleri aklının bir yerine not ederdi. Çünkü bu gizemli keşfin öznesi ondan başkası değildi. Tüneller ve kuyular, onun aydınlatmaya çalıştığı tuhaf ve lanetli yerlere geçiş yollarıydı. En nihayetinde Giger, kendimize yabancı olmaya ne kadar yakın olduğumuzu gösterdi bizlere. Ve bilinmeli ki, bunda derin bir gizem saklıydı.

hr-giger

Ancak Giger’in sanatı, gizemli olduğu kadar rahatsız ediciydi de. Aynı zamanda zarif, erotik ve egzotik bir güzelliğe sahipti. Eserlerine sık sık sosyal eleştiri ve kara mizah da katardı; Giger’in sanatının değeri de burada anlaşılıyordu zaten. Bu sanata, ancak açık bir zihin ve sabır ile ulaşılabilir ve dehasının kıymeti ancak bundan sonra anlaşılabilir. Mesafeli yaklaşan, anlamaya çalışmayan insanlar bu sanatın kıymetinden ve uzun uzun hayallere dalıp büyüsüne kapılacağımız harikalardan mahrum kalacaklardır.

Giger’in 20 yılda ürettikleri, birkaç sanatçının bir ömür boyu ortaklaşa üreteceklerinden çok daha değerlidir. Detaylara önem verişi, kendini sanatına ne kadar adadığına işaret eder niteliktedir. Gizemini anlamaya çalışırken izleyenleri sanatıyla mest eder. Sanatı bize yabancı gelse de bu güzellik geri çevrilemez. Giger, ömrünün son zamanlarında İsviçre’deki müzesinin son alçılarını atmakla meşguldü. Burası, halen Giger’ın sanatının ve koleksiyonun büyük bir çoğunluğuna ev sahipli yapmakta.

Hazırlayan: Burak Avcı

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

insan

Tüm İnsan Türünü Tek Karede Temsil Etmek Mümkün mü?

1972’de Carl Sagan, insanlığı uzaya göndermeye hazırlanıyordu. Pioneer görevleri insansız olsa da, ola ki bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et