kara deliğe düşersek ne olur

Kara Deliğe Düşersek Ne Olur?

Ta antik çağlardan beri evreni anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor, işleyişini bilimsel bir düzlemde açıklamaya çabalıyoruz. Elbette bu kolay değil. Çünkü içinde bulunduğumuz bu muazzam evren, insan için pek çok sürpriz ve gizem barındırıyor. Hiç kuşkusuz bu gizemlerden biri de kara delikler… Kara deliklerin bilimsel tarihi 18. Yüzyıl sonlarına kadar uzanıyor. Fakat 20. Yüzyıl’ın başlarında ve özellikle Albert Einstein‘ın genel görelilik kuramının ortaya atılmasıyla birlikte fantastik bir kavram olmaktan çıkıp, bilimsel bir gerçekliğe büründü. Günümüzde bir kara deliğin nasıl ortaya çıktığından, çevresine uyguladığı etkiye kadar pek çok konuda bilgi sahibiyiz. Yine de bu, kara deliklerin gizemini çözdüğümüz anlamına gelmiyor. Çünkü çağdaş bilim, olay ufkunun ötesinde neler olup bittiğini açıklamaktan hâlâ uzak. Şimdilik bu konuda öne sürülen kuramsal fikirlerle yetinmek zorundayız.

Kara deliklere dair söz konusu gizem, aynı zamanda onları popüler hâle getiren en büyük unsurlardan da biri. Bu popülaritenin izlerine, zaman zaman çeşitli bilimkurgu yapımlarında da rastlıyoruz. İzleyenlerin anımsayacağı gibi, Andromeda adlı televizyon dizisinde baş karakterimiz Dylan Hunt’ın, mürettebatıyla birlikte uzay gemisini bir kara deliğin içine sürmesine şahit oluruz. Bunun sonucunda zamansal bir donmaya maruz kalırlar ve kara delikten tekrar çıktıklarında tam 303 yıl geçtiğini fark ederler. Tabii bu zaman zarfı boyunca her şey değişmiş ve ortada bildikleri evrenden eser kalmamıştır. Yine Star Trek ve Stargate gibi dizilerde de kara deliklere bolca yer verildiğini görüyoruz. Hatta 2006 tarihli The Black Hole filminde, bir parçacık hızlandırıcısının kara delik oluşturması ve hem bu kara deliğin hem de kara delikten gelen enerji canavarının (!) yarattığı tehlike anlatılıyor. Aynı adı taşıyan 1979 çıkışlı Wald Disney filminde de başka bir kara delik temasıyla karşılaşıyoruz. Öte yandan pek çok bilimkurgu romanında da kara deliklerin işlendiğini görmek mümkün. Bu eserlerde kara delikler, bazen evrenler ya da boyutlar arası bir geçit görevi görürken, bazen de uzayın bir bölgesinden başka bir bölgesine hızlı ulaşım aracı olarak kullanılmakta.

interstellar kara delik
Interstellar’daki kara delik “Gargantua” ve yörüngesindeki gezegen…

Ancak işin kurgu tarafını bir kenara koyup bilim kısmına yoğunlaşacak olursak, finali haricinde kara deliklerle ilgili en tatminkar bilimkurgu yapımının Interstellar (Yıldızlararası) olduğunu söyleyebiliriz. “Finali hariç” diyoruz, çünkü film son bölümde “buraya kadar bilimsel takıldığımız yeter” diye bağırıyor gibi. Eh, bir bilimkurgu filmi olarak buna da hakkı var elbette, fazla yadırgamamak lazım. Peki ama Isterstallar’ı kara delikler konusunda bu kadar tatminkar yapan şey ne? Cevap: Kip Thorne… Filmde etkin görev alan Thorne, kütle çekim fiziği ve astrofizik konularında araştırmalar yürütmüş, Stephen Hawking ve Carl Sagan gibi büyük bilim insanlarıyla uzun zaman arkadaşlık yapmış bir isim. Öyle ki, Sagan’ın ünlü Contact (Mesaj) romanına bile katkı sağlamıştı. Filmde gördüğümüz kara delik tasviri, kendisinin bizzat hazırladığı fizik denklemleri baz alınarak üretildi. Hatta sırf film için özel bir denklem seti bile geliştirildi. Elbette bu, filmde bilimsel hatalar olmadığı anlamına gelmiyor. Yine de ortaya özenli ve bilimsel bir iş çıktığını gözardı edemeyiz. Bu konuda çoğu astrofizikçi de tatmin olmuş görünüyor. Dilerseniz konuyla ilgili olarak Kip Thorne’un kendi açıklamalarına bir göz atalım:

“Ne kara delikler ne de solucan delikleri, bugüne kadar çekilen filmlerde gerçekten olacakları şekilde gösterildi. Einstein’ın Görelilik Teorisi’nin ortaya konmasından bu yana, gerçeğe yakın bir gösterim ilk defa bu filmde yapılıyor.”

Tabii ki bilimsel denklemlerle bir kara deliği tasvir etmek başka, o kara deliğin içine dalındığında nelerle karşılaşacağını kurgulamak başka şeyler. Bilim, evrendeki mevcut doğa yasalarını açıklamakla yetinir. Bu yasaların işlemediği düşünülen durum ve olaylardaysa çaresizdir. Dolayısıyla bu yazının, belli başlı noktalarda kurgulamalar içereceğini belirtmekte fayda var. Her şeyden önce astronomlar, galaksimizde irili ufaklı yaklaşık 100 milyon kara delik olduğunu tahmin ediyor. Bunlardan herhangi birine atlayacak olursanız, emin olun hayatınızın en ilginç zevklerinden birini tadacaksınız ama maalesef bu, aynı zamanda tattığınız son zevk olacak. Çünkü öleceksiniz. Bazılarınızın buna cesaret edemeyeceğini biliyoruz, işte bu arkadaşlarımız için en azından kara deliğe atlamanın nasıl bir şey olduğunu anlatmaya çalışalım istedik.

Öncelikle Kara delikler görünmezdir, astronomlar varlıklarını ve uzaklıklarını etraflarındaki gaz bulutunu ve yıldızları inceleyerek tespit eder. Ölümcüldürler, ancak ne kadar sürede öldürecekleri seçtiğiniz kara deliğe göre değişir. Kara deliğinize yaklaşırken göreceğiniz manzara aşağı yukarı şu şekilde:

kara delik

Dıştaki halka kütle çekimin sebep olduğu merceklenmeden kaynaklanıyor. Dev kütlemiz, arkasındaki yıldızlardan gelen ışığı kırarak etrafında girdap varmış gibi bir illüzyona sebep oluyor. Ayrıca yakın çevresinde gaz bulutlarından oluşan bir girdap da var ama bu ayrı konu, görseldeki dış halka sadece ışık kırılması. Bu merceklenme etkisi kara deliklere has değil, herhangi bir büyük kütleli cisim de aynı etkiyi yaratır. Ortadaki siyah bölgeyse ışığın bile kaçmasına izin vermemesiyle meşhur dev kütle çekim alanı. Bu siyah lekenin sınırına olay ufku denir ve işte ışık hızıyla kaçmaya çalıştığınızda başarısız olacağınız eşik burasıdır. “Dönüşü olmayan nokta” veya “Evrenin çıkış kapısı” adıyla da bilinir, ya da siz “Dönülmez akşamın ufku” da diyebilirsiniz.

Olay ufkunun dışından atladınız, düşüyorsunuz. Merkeze doğru baktığınızda yukarıdaki manzarayı gördünüz; en içte karanlık, sınırda olay ufku, dışında merceklenme. Nefesinizi tuttunuz ve muazzam bir hızla merkeze çekiliyorsunuz ve hızınız gitgide artıyor.

Ne zaman ölmek istersiniz? Yukarıda ölüm sürenizin seçeceğiniz kara deliğe göre değişeceğini söylemiştik. Süper kütleli kara deliklerde olay ufku kütle merkezinden daha uzaktır, kütle küçüldükçe merkeze yaklaşır. Bir de henüz bahsetmediğimiz spagettileşme olayı var ki ölüm sebebinizin ta kendisidir, celladınızdır.

Spagettileşme

Spagettileşme, etkisinde olduğunuz dev kütle çekim kuvveti altında tıpkı haşlanmış spagetti gibi süzülmenize verilen addır. Hatırlayalım, med-cezir olayında Dünya’nın Ay’a bakan yüzündeki sular yükselir, adeta Ay’a doğru çekilir. Bunun sebebi Ay’la kuvvet uyguladığı kütleler arasındaki mesafeden kaynaklanan kütle çekim kuvveti farkıdır. Med-cezir olayı için bu fark suyun kütlesi*Ay’ın kütlesi ile doğru orantılıyken, zavallı siz için sizin kütleniz*dev kara deliğin kütlesi ile doğru orantılı. Dolayısıyla tıpkı bir spagetti tanesi gibi süzüleceksiniz; ta ki her bir hücreniz, her bir atomunuz, her bir atomaltı parçacığınız ip gibi dizilene dek.

Bu bilgiler ışığında tekrar soruyoruz, ne zaman ölmek istersiniz? Ölmeden önce son olarak ne görmek istersiniz? Olay ufkunu aştıysanız bükülmüş bir uzay – zamanın içindesiniz ve artık Einstein’ın görelilik kuramı‘nı bizzat tecrübe ediyorsunuz demektir, tebrikler. Buradaki uzay – zaman o kadar çok bükülmüştür ki siz farkında olmasanız da zaman aslında sizin için çok yavaşlamıştır. Olay ufkunun dışına bakıyorsunuz ve tüm evrenin hızlı çekimde devindiğini görüyorsunuz. Belki Berkecan’ın kimle evlendiğini, kaç çocuk yaptığını göremiyorsunuz ama süpernova patlamaları gözünüzün önünde patlamış mısır gibi akıyor. Olay ufkunu aşamadan öldüyseniz son gördüğünüz sonsuzluğun içinde ateş böceği gibi parlayan romantik yıldızlar olacak.

Gerçi ne zaman ölürseniz ölün son gördüğünüz şey sırasıyla spagetti gibi uzayan ayaklarınız, bacaklarınız, karnınız olacaktır… Sancılı bir ölüm. Son hissettiğiniz şeyin ise kafanıza uygulanan dayanılmaz kuvvet olması muhtemel, ayaklarınızda hissedeceğiniz kuvveti ise varın siz düşünün.

astronot

Patlamış mısırları izlemeyi tercih ettiyseniz, kara delik seçiminiz olabildiğince büyük olmalı. Böylece olay ufkunu aştığınızda kütle merkezine henüz spagettileşmeyecek kadar uzak olacaksınız. Romantik yıldızları izlemeyi tercih ettiyseniz olay ufkunu aşmadan önce ölmelisiniz; bu da kütle merkezi olay ufkuna yakın olan, yani küçük kütleli bir kara deliğe atlamanız gerektiği anlamına gelir. Ya da boş verin, zaten kara deliğe atlayamayacağınız için kafanızı bunlara yormayın. Sevdiklerinizle kucaklaşın.

Not: Olay ufkunu aştıktan sonra başınıza geleceklerle ilgili çok farklı fikirler ortaya atılmıştır. Ancak hiçbiri bugünkü bilgilerimizle ispatlanamaz ya da yanlışlanamaz. Dolayısıyla kara deliğe atladığınızda Alice’in Harikalar Diyarı‘na geçeceğinizi iddia ederseniz muhtemelen itiraz eden olmayacaktır ya da belki de olacaktır. Kim bilir?

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

Einstein

Albert Einstein’ın Çığır Açıcı Buluşları

1955’teki ölümünün üzerinden geçen onca zamana rağmen, Einstein’ın çığır açıcı buluş ve düşünceleri insanlığı etkilemeyi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et