tex

Teks’in Bilimkurgu Maceraları

Evet, yanlış okumadınız. Vahşi Batının işinin ehli ranceri, Novajo kızılderililerinin reisi Teks Willer, yaşadığı ortamın ağırlıklı Western atmosferinde bile zaman zaman kendini bilimkurgusal maceraların içinde bulmuş. Bunlardan biri olan “Karanlığın Pençeleri”, 6 Eylül 1982 tarihli Yeni Teks 1981 Serisi, 61. sayıda başlıyor. Macera “Dehşet Limanı” ve “Bir Anlaşma” başlıklarıyla no: 62 ve 63’de devam etmiş.

Öykü şöyle: Teks ve oğlu Kit’in bindiği bir gemi, yolundan silah zoruyla alıkonarak New Orleans yerine Providence’a yöneltilir. Korsanların elebaşının amacı, buradaki idare binasına baskın yaparak civarın yönetimini ele geçirmek ve kendi bağlantıları sayesinde o limandaki ticareti canlandırarak bir tür krallık kurmaktır. Ancak gemide bir de bilim insanı vardır ve kargo bölümünde oldukça sürprizli yük sandıkları taşıtmaktadır. Kısa süre sonra geminin çıktığı adada esrarengiz cinayetler görülmeye başlar. Cinayetlerin işleniş biçimi alışıldık tablolara uymamaktadır. Durumu araştıran Teks ve diğerleri, kendilerini tarih öncesinden kalma dinozor cinslerinden biriyle karşı karşıya bulurlar. Bilim insanı bu dinozorlardan üç adedini ilaçla uyutarak kargoya yükletmiş, ancak bir fırtına sırasında gemiye giren deniz suyu canavarların zamansız uyanmasına neden olmuştur.

Öyküde fazla mantık açığı yok, ancak şahsen beni üzen bir nokta var. Zavallı bilim insanı elindeki nadide Tarbozaur örneklerinin kontrol dışına çıkmasına engel olamamıştır. Uyanıp insanlara saldıran iki Tarbozaur bir yana, hâlâ sandığında uyumakta olan bir üçüncüsünün -ve onu bilim adına muhafaza etmeye çalışan adamcağızın- kovboy tüfeklerinden çıkan kurşunlarla boş yere katledilmesine epey bozulduğumu söyleyebilirim. Sanırım öykü senaryosu doğal yaşamı, çevre korumasını, hayvanları ve bilimin ilerlemesini fikren pek önemsemeyen birinin elinden çıkmış.. Zira insanın kendi kısa vadeli rahatı için gözüne yabancı gelen her şeyi yok etme eğilimi adeta haklı, doğal ve normal bir hareket tarzı havasında sunuluyor.

tex 2

Bir diğer öykü, “Yitik Bir Dünya”, 5 Ağustos 1985 tarihli Yeni Teks 1985 Serisi, 27. sayıda başlıyor. Macera “Olden’in Özverisi” başlığıyla no: 28 ve 29’da devam ediyor. Bu öyküde de yakındaki kabilenin kadınlarını kaçıran esrarengiz bir dağ kabilesi söz konusudur. Teks ve Carson, dostları Gros Jean’ın çağrısına yanıt vererek durumu araştırmak üzere dağa çıkarlar. Kasabalılar arasından onların maden aramaya gittiğini düşünen bir grup da gizlice peşlerine düşer. (Bu grup daha sonra esrarengiz kabilenin kukuletalı, yüzleri örtülü savaşçılarının kurbanı olacaktır.) Teks ve arkadaşları geçtikleri yollarda garip hiyerogliflere rastlar, gece kamp yaparken gökte hareket eden renkli bir ışık topuna tanık olurlar. Sonunda kafile gizli bir mağara kompleksine ulaşır. Burada karşılarına derinliklerinde bir motorun çalıştığı hissini uyandıran, içinde çarkların ve tekerleklerin döndüğü metalik bir yapı çıkar. Carson’un yorumu şöyledir: “Bu yaşıma kadar böylesi şeytan işiyle karşılaşmamıştım.”

Bu arada kukuletalı, eldivenli kabile üyelerinin sürüngen misali pullu derilere sahip yabancı yaratıklar olduğu anlaşılır. Üniversiteden atılan bir bilimadamı bunların başına geçmiş, insanlığın geleceğiyle ilgili hayallerini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Ancak metalik yapıdan yansıyan ışınlardan olsa gerek, yüzünün cildi fena halde bozularak hastalanmıştır. Büyük bir hata yaparak Teks ve arkadaşlarını kendisine hizmetkarlık yapmaları için zorlamaya kalkışır, ve bu dolaylı olarak onun sonu olur.

Öyküde şahsen gördüğüm üç belirgin mantık hatası var:

1- Bilim insanı dünyaya yabancıların geldiğini, fazla oksijen sevmedikleri ve dünya atmosferi kendilerine zararlı gazlar barındırdığı için yüksek dağ tepelerinde yaşamayı tercih ettiklerini saptamış, uzun aramalar sonucunda Rainer tepesinde aradığını bulmuştur. Yabancıları getirmiş olan kozmik roketin yarı çalışır durumdaki kalıntısına girer ve onu buradan çıkarken gören ‘Gundarlar’ her nedense o parlak ışığın arasından çıkan bilim insanının bir tanrı olduğuna karar verirler, onu başkanları kabul ederek tapınmaya başlarlar. İşte sorun buradadır, zira sırf ışıktan çıktı diye -veya herhangi bir teknolojik büyü yaptığı için- birine huşuyla yaklaşmak, onu tanrı yapıp tapınmak, uzay yolculuğu yaparak gelmiş bir ırkın değil, ancak ilkel bir yerli kabilesinin tepkisi olabilir.

2- Aşağı kabileden kaçırılmış olan kadınlar, Teks ve arkadaşlarını gördüklerinde mantıksız bir korkuyla bağırarak sağa sola kaçışır. Hiçbiri kurtarılarak kendi insanlarının arasına dönme fikrine pozitif yanıt vermez. Öykü içinde kadınların bu tepkisinin hiçbir mantıklı açıklaması yapılmamıştır. (Daha sonra aralarından bir teki Teks ve arkadaşlarına yardım ederek kaçış yolunu açacaktır, ancak o da senaryo gidişi sırasında gereksiz biçimde öldürülür.)

3- Gros Jean’ın fırlattığı bir mızrak, zincirleme bir patlama başlatarak ortalığın yıkılmasına ve bilim insanının yanarak yok olmasına neden olur. Yıldızlardan gelmiş bir geminin iç aksamının, her ne kadar hasarlı ve uzun zamandır atıl da olsa, tek bir mızrakla böylesine yerle bir edilmesi mantık sınırlarını epeyce zorlamaktadır.

tex

Bilimkurgusal öğeler içeren öykülerin en çok yer aldığı seri, Süper Teks 1970 Serisi olmuştur. Gelin buradaki yedi öyküye birer göz atalım: Yılan İşareti, Fasikül No: 2, Cilt No: 1 (Macera aynı başlıkla aynı ciltteki 3 ve 4. fasiküllerde de devam ediyor.)

Öyküde kızılderili kabile büyücüleri arasından kendine müritler seçen, genç kızılderili delikanlılarını kapılarına yılanlı mızrak bırakarak dönüşsüz yola çağıran bir büyücü yer alır. Bu hareketleri yüzünden Novajo reisi Gece Kartalı’nın, yani kahramanımız Teks’in dikkatini çeker. Uzun bir kovalamaca sonucunda ele geçirilir, ancak bu arada bir yılan tarafından ısırılmıştır. Ölürken genç ve güzel bir kadındır, ancak yüzü ve bedeni birkaç dakika içinde mumyamsı bir ihtiyarınkine dönüşür. Teks, Kaplan Jack ve Kit, büyücünün sırrının esrarengiz bir yarıkta yetişen garip çiçeklerden geldiğini bilmektedirler, zira kadın bunları yarıktan çıkarttırmak için genç kızılderili delikanlıları kandırarak kullanmaktadır. Kayıp delikanlıların hâlâ hayatta olabileceği umuduyla yarığa indiklerinde, burada garip bir yeraltı dünyasıyla karşılaşırlar. Uçurumda ağaçları, otları, bataklıkları ve hayvanlarıyla koca bir orman yetişmiştir ve arada söz konusu çiçeklerle de karşılaşılmaktadır.

Teks ve diğerleri gençleri ararken buranın beklenmedik sakinleriyle tanışmakta gecikmezler: Akla hemen Arthur Conan Doyle’ın ve Michael Crichton’un Kayıp Dünya tablolarını getiren dinazor türleridir bunlar. Kimisi ot, kimisi et, kimisi leş yemekte, kimisi ırmak ve bataklık sularında yaşamaktadır. Derken ortaya aranan gençlerden ikisi çıkar: “yüzleri kıllarla örtülü”, yani sakallı vikingvari tiplerden oluşan bir kabile, ‘yaramazlık’ yapmış olan bu çifti bir sala bağlayarak canavarların gölüne göndermiştir. Onların anlattıklarıyla eski efsanaleri birleştiren Kaplan Jack, Pimas kızılderililerine göre bir zamanlar Wapiti boğazında yeşil yüzlü küçük adamların yaşadığı söylentisini hatırlar. Bunların kullandığı yolun bu kayıp dünyadan çıkış patikası olabileceği sonucuna vararak yola çıkarlar, ancak önleri engellerle doludur. Sakallı yerlilerle, insan boyu koca yengeçlerle, kaygan sürüngenlerle, dinazor ve yılanlarla mücadele etmek zorunda kalır, ardından başlayan depremin ve selin önünden kaçarak çıkış yoluna güçlükle yetişirler. (Ne yazık ki kurtarmaya geldikleri gençler yine gereksiz biçimlerde ölerek geride kalır.)

tex

Yeşil Ölüm, Fasikül No: 10, Cilt No: 3 (Macera aynı başlıkla aynı ciltteki 11. fasikülde de devam ediyor)

Bir zaman önce bazı Apaçi savaşçıları gece vakti çok parlak bir Ay’ın gökten indiğini ve bir kratere konarak kaybolduğunu görmüşlerdir. Oraya gittiklerinde, emirlerini konuşmaksızın, direkt beyinlerine hitap ederek veren karanlık suratlı, garip giysili birinin etki alanına kapılırlar. Yabancı onlara vadideki madenden ihtiyacı olan bazı taşlar toplatır, ancak üzerinde yeşil ve gümüş çizgiler olan bu garip taşlar, dokunanları ağır ağır hasta ederek öldürmektedir. Yabancı öykü karelerinde saçsız, pullu gibi görünen bir deriye sahip kafasının arkasıyla görünür.

Ancak sonlara doğru bir-iki karede kara gözlü, yılan suratlı bir tip olduğu ele verilir. Elindeki bir ışın silahıyla kayaları uçurmakta, maden dehlizlerini açmakta veya tıkamaktadır. Bununla ateş ettiğinde insan ve atlar üzerinde el bombasına yakın bir etki oluşur. Zil sesleri çıkararak çalışan bir başka aygıtla çevre taraması yapabilmekte ve kendi açısından istenmeyen konukları tespit edebilmektedir. Tüm bu yeteneklerine rağmen Teks ve diğerlerinin amansız takibine karşı yapabileceği tek şey kaçmaktır, ve o da böyle yapar. Işık saçan bir patlama eşliğinde, geldiği gibi ortadan kaybolur.

tex

Ölüm Totemi, Fasikül No: 22, Cilt No: 6 (Macera aynı başlıkla aynı ciltteki 23 ve 24. fasiküllerde devam ediyor)

Bir gece kamp yaparken büyük bir hayvanın çıkardığına benzeyen uluma ve dal kırılması sesleri duyan Teks, ertesi gün de toprakta son derece iri pençe izlerine rastlar. Bu arada karşısına ölüm döşeğindeki babasının son kez görmek istediği ağabeyini arayan bir genç çıkar. Teks de aynı ağabeyi kanuna teslim etmek için aramaktadır, ancak gencin anlattıkları ağabeyin belki de masum olabileceğini göstermektedir. Öykü ilerledikçe ağabeyin bir kimyager ve biyolog olduğu ortaya çıkar; yeteneklerini yanlış kişiye hizmet için kullanmak zorunda bırakılmaktadır. Bir zamanlar hocası olan çılgın dahi profesör, ağabeyin araştırmalarını kullanarak at iriliğinde pumalar yetiştirtmiş, Zumas kızılderililerinden olan hizmetkarlarını da iki buçuk metre boyunda güçlü devler haline getirtmiştir.

Bir sonraki düşüncesi pumalara insan beyni nakli yaptırtmaktır, ancak bu fikri korkunç bulan ağabey herşeyi göze alarak laboratuvarda yangın çıkarır. Olayı kaza sanan profesör hâlâ ağabeye güvenmekte, bir yandan da başağrılarının arttığından yakınmaktadır. Derken Teks ve genç adam profesörün üs olarak kullandığı eski Aztek piramidine varır. Gelirken peşlerine gönderilen koca pumaları dinamitlerle haklamışlardır. İlk önce profesöre esir düşseler de sonradan kaçarlar, ağabey ve kardeş buluşur, Kit ve Novajolar imdatlarına yetişir. Zorlu bir çatışmadan sonra profesör göğsüne bir ok yiyerek safdışı kalır, saldırgan Zumaslar Teks ve arkadaşlarının kurşunlarıyla sakinleştirilir.

tex

Vahşi Takip, Fasikül No: 56, Cilt No: 14 (Macera 15 ve 16. cilte de yayılan 61. fasiküle dek aynı başlıkla devam ediyor)

Ortadan kaybolan bazı silah sandıklarının izini süren Teks ve Carson, insanları çok garip bir biçimde öldüren bir kızılderiliyle karşılaşarak peşine düşerler. Kızılderili kurbanına ince bir boruyla zehirli iğne üflemektedir. Cilt delindiğinde zehir kısa zaman içinde etki ederek kurbanını kupkuru, taşlaşmış bir mumyaya çevirmektedir. Kızılderiliyi ancak ölmek üzereyken yakalayabilen ve fazla bilgi alamayan Teks, esrarı çözmek için El Morisco’ya başvurur. (El Morisco, Teks’in maceralarına sık sık konuk olan Mısırlı gizli ilimler uzmanıdır. Eusebio adındaki sadık uşağının ataları eski Azteklere dayanmaktadır.) Ölen kızılderiliyi izlerken buldukları bir ‘obsidyen’ kolyeyi gösterdiklerinde, Eusebio ölümün kolyenin içinde gizlendiğini söyleyerek onları uyarır. Gerçekten de put suratı şeklindeki kolyenin çenesi ve bir boynuzu oynaktır, ve içinde canlıları taşlaştırarak öldüren zehrin yapıldığı minik, yeşil, acıbadem kokusuna benzer hafif bir siyanür kokusu yayan taşlar vardır. (Öykü seyrinde bu malzemenin hangi mekanizmayla ve neden mumyalaşmaya yol açtığı konusunda açıklamaya yer verilmemiştir. Ayrıca akla “Yeşil Ölüm” macerasındaki taşlar da gelmektedir, ancak oradaki taşlar siyah zeminlidir, daha iridir, madenden çıkar, ve hızla öldürmek yerine bedende yavaş bir çürümeye yol açarlar.) Anlaşıldığı kadarıyla bu taşlar ve çalınan silahlar eski bir Aztek topluluğu tarafından birlikte kullanılarak, Tulac’ın Güneşin Oğulları İmparatorluğu yeniden canlandırılmak istenmektedir. Olayın kaynağına yönelen Teks ve Carson, Tulac’ın tebaasının toplanarak güçlendiği Sierra Encantada kanyonlarına doğru yola çıkarlar.

Bu sırada koca heykellerle süslü devler vadisinde bir rahip, topladığı yeni yeşil taşları teslim etmeye hazırlanırken kara kara düşünmektedir. “Xiuhtecutli’nin kutsal ateşi bedeninin büyük kısmını kemirmiştir. Bir süredir ateşli ruhların bütün kemikleri boyunca koşuştuklarını hissetmektedir. Ayrıca ölüm taşları bulmak için gittikçe daha aşağı inmek zorunda kalmaktadır, ve sık sık gözlerini kapatan kızıl örtünün kötü bir belirti olduğunu düşünmektedir.” Teks ve Carson bu rahibe ulaştıklarında hiç de dostça karşılanmazlar. Yarasaları yardıma çağırarak saldırtan rahip, ikisine zehir üflemek için başlığını çıkarır. Ortaya çıkan kafa ve çehre, zehirle bir anda gerçekleşen mumyalaşmanın canlı ve yürüyen örneğini yansıtmaktadır: taş fanatiği Aztek rahibinin tüm cildi kurumuş, koyulaşmış, saçlarından eser kalmamıştır. Son anda yardıma yetişen Kaplan Jack ve Kit’in kurşunlarıyla devrilerek bir lav çukuruna düşer. Sıra Tulac ve adamlarına gelmiştir. Novajo savaşçıları ve Meksikalı Kır Bekçisi süvarilerinin yardımıyla girişilen uzunca bir çatışma sonucunda, yenilgiye uğradığını gören Tulac kalan birkaç adamıyla birlikte köşesine çekilir ve “yeşil taşların tanrısal ışığını son defa parlatır”.

Tulac ve adamlarının katılaşmış bedenleriyle karşılaşan Teks ve diğerleri, devler vadisindeki yarık ve kraterlerden buharlar yükseldiğini görür ve başlayan yer sarsıntılarını farkederler. Yıkıntı menzilinden çıkabildiklerinde, harabe haline gelen kalenin yerinde atom patlamasının mantar biçimini andıran bir buhar sütununun yükseldiğini görürler.

tex

Onüçüncü Mumya, Fasikül No: 117, Cilt No: 30 (Macera 31. ciltteki 121. fasiküle dek aynı başlıkla devam ediyor)

Bilimsel amaçlarla yola çıkmış olan bir ekip, dört tepe arasında yer alan eski bir Aztek kuyusuna ulaşırlar. Kuyudan geceleri görülebilen bir ışık sütunu yükselmektedir, ve kuyunun üzerine doğru uzanan insan uzuvları röntgenleri çekiliyormuşçasına kemik halinde görünmektedirler. Civarda bulduğu bir noktadan kazıya başlayan ekip, kendini onüç mumyanın muhafaza edildiği bir odada bulur. Oralardaki bazı parşömenleri okurken, bunun neleri harekete geçirdiğini çok geç olana dek farketmezler. Kayıp bilim ekibini aramak üzere yola çıkan Teks, önce Büyük Yılan İmparatorluğunu canlandırmak üzere harekete geçmiş olan onüç mumyanın dolaylı olarak yönettiği insanlarla, sonra da mumyaların kendileriyle karşılaşır.. mumyalar periyodik olarak toplantı yapmakta, aralarından bazılarını teleportasyon yoluyla uzak mekanlara göndermektedirler. Bu yolla hem işlerin nasıl yürüdüğünü gözlemlemekte, hem de gerekli durumlarda yeni emirleri bildirmektedirler.

Aniden belirip kaybolarak yolculuk ederler, ancak belirdiklerinde onlara dokunmak mümkündür. Hatta aralarından biri ateşe atıldığında ortadan kaybolur; mabede döndüğünde mumya vücudu zarar görmemiştir, ancak başına gelenin ne olduğunu anlama fırsatı da bulamamıştır. Ancak Teks tüm bu verilerden mumyaların fazla korkulacak bir yanı olmadığı sonucuna varmıştır. Dokunulabilmeleri, devrilebilmeleri ve işlerini yaşayanlara yaptırmak zorunda olmaları onların zayıf yanlarını ele vermektedir. Ayrıca kayıp bilim ekibinin hâlâ hayatta ve onüç mumyanın emrinde olduğuna dair ipuçları da belirmiştir. Kızılderili kabilelerinin de Gece Kartalı’na yardım için seferber olduğu uzun bir mücadeleden sonra Teks, Carson, Kaplan Jack ve diğerleri mumyalarla bizzat boğaz boğaza gelir. Kavga sırasında onüç mumyayı hayatta tutan büyü bozulur ve mumyalar birer avuç küle dönüşür. Onlar toz olunca etkileri de çözülür ve emirleri altında tuttukları bilim ekibi üyeleri de kendilerine gelirler.

tex

Şeytanlar Vadisi, Fasikül No: 190, Cilt No: 48 (Macera 49. ciltteki 195. fasiküle dek devam ediyor)

Apaçilerin köyünün üzerinde kızıl ay vardır ve üç gün boyunca geceleri köy dışına çıkmak akıl kârı değildir. Ancak sınırların hemen dışında beliren çok güzel bir kız silueti genç delikanlılardan birinin aklını çeler. Delikanlı bir daha dönemez, zira bir kurtadamın kurbanı olmuştur.

Yine bir büyücü kız, yine onun kullandığı sihirli çiçekler.. Ancak bu kez çiçeklerin kaynatıldığı su, kızın yanındaki genç adamın kurtadam haline gelmesini sağlamaktadır. Neyse ki kurtadamın, yani “diablero”nun dehşeti fazla uzun sürmez. Apaçi köyüne doğru yola çıkmış olan El Morisco ve Eusebio’nun da yer aldığı çetin bir mücadeleden sonra diablero ölür ve kız yalnız kalır. Teks ve arkadaşları bu kez, tehlikeli ve kötü niyetli olduğu açıkça belli olan kızın peşine düşerler. Onun gönderdiği kurtlarla ve yarattığı illüzyonlarla uğraşmak zorunda kalırlar. Kızın safdışı kalış sahnesinde yine bir başka öyküyü hatırlatan ayrıntılar sözkonusudur: tıpkı “Yılan İşareti” macerasındaki büyücü kadın gibi, bir yılanın ısırmasıyla ölür. (Ancak bu kez yaşlanma veya herhangi bir değişim yoktur.) Durumu kontrol etmek için oraya giren Teks ve diğerleri kızın cesediyle karşılaşır, onu öldürmüş olan yılanın yüzlercesini vurmak zorunda kalarak oradan zar zor çıkarlar. Bu arada rastladıkları “ölümün siyah çiçeklerinden” birini de kopararak incelemesi için El Morisco’ya getirirler. Bu arada El Morisco ve bilge kızılderili dostu hâlâ diablero’nun bir “likantropi” vakası olup olmadığını tartışmaktadır…

tex

Gökten Gelen Ölüm, Fasikül No: 254, Cilt No: 64 (Macera 65. ciltteki 259. fasiküle dek “ÖLÜM ÇİÇEĞİ” başlığına dönüşerek devam ediyor)

Bir Hopi köyünün yakınlarına meteor düşer. Meteorun yarattığı kraterin içinde garip bir cinsten bitkiler büyümeye başlar. Bitkilerin dikenli top şeklindeki meyveleri geceleri yuvarlanarak hareket etmekte, rastladıkları canlı avları dikenleriyle öldürerek kanını emmektedirler. Ölen insan ve hayvanların cesetlerinin durumu Teks’e yeşil taşların marifetlerini anımsatır, ancak bu kez mumyalaşma sözkonusu değildir. Cesetler yalnızca tüm sıvı içerikleri emildiğinden kuruyup kalmaktadırlar. Dikenli toplar beslendiklerinde irileşmekte, sonra tek bir siyah çiçek çıkartmaktadırlar. Teks ve arkadaşları kratere inerek dikenli toplardan birini alır ve El Morisco’ya götürürler. El Morisco top üzerinde deneyler yapar, sonra ikiye keserek içini inceler. Yarısını saklamak üzere alkole koymaya kalktığında, alkolün topu geride hiçbir iz kalmayacak biçimde yok ettiğini farkeder.

Bu arada süvariler duruma müdahale etmiş, halkı dikenli topların görüldüğü bölgelere yaklaştırmamak için harekete geçmişlerdir. Yolculuk halindeki insanların bazıları “dikenli kirpiler” ile ilgili tehlikeyi ciddiye almamakta, yollarını uzatarak ötelerden dolaşmayı reddetmektedirler. Bir kısmı bu inadının kurbanı olur. Askerler ise olayın salgın hastalık olup olmadığı konusunda ikilemde kalmış, araştırmaya çalışmaktadırlar. Dikenli toplarla başbaşa kalan bir doktor ve arkadaşı ertesi sabah ölü bulununca olay belirginleşir, ve alkolün etkisini askerler de keşfeder. Teks de aynı haberi vermek için kaleye gelmiştir, ve derhal harekete geçilerek tüm dikenli toplar alkol fıçılarına gönderilir. Sonra bitkinin kaynağı olduğu anlaşılan kratere de fıçılar dolusu alkol dökülür. Bu konuya tek üzülen El Morisco olur, zira tüm krater bitkileri ve dikenli toplar, o bilim adına inceleyecek bir örnek ele geçirme fırsatı bulamadan alkollenerek tamamen yok edilmiştir.

tex

Bu aşamada, öykülerin bazılarında geniş yer tutan fantastik öğelerden de bahsetmeden geçmemek gerekiyor. Örneğin yine Süper Teks 1970 serisinin 31. cildindeki “Maça Kızı” adlı macerada fantastik ögeler özellikle yoğun. İntikam için ölüler diyarından ziyaret, ruhlarla iletişim gibi “Alacakaranlık Kuşağı” temalarını içeren bu maceranın dışında, Mefisto ve oğlu Yama’nın Teks ve arkadaşlarının başını ağrıttığı çok sayıda öykü de fantastik sınırlar içinde yer alıyor. Ayrıca Voodoo büyülerinin geniş yer tuttuğu maceraları da bu gruba dahil olarak düşünebiliriz.

Bilimkurgu başlığı altına girdiğini kabul ettiğimiz yukarıdaki öykülerde yer alan “büyü” kavramını da bu noktada mercek altına yatırabiliriz. Kızılderili büyüleri, Aztek kültürünün gizemleri, kurtadamlar ve vampirler gibi konulara, gücünü yalnızca fantastik evren tasarımı kurallarından alan büyü temalarından farklı olarak, “henüz bilimsel adı konamamış, ancak yine de doğaüstü olmayan” başlıklar gözüyle bakılmalıdır. (Kriter, durumun ilkel bir kabilenin modern teknolojiye büyü adını vermesine benzeyip benzemediği şeklinde özetlenebilir. Henüz keşfetmediğimiz, ama temelinde bilimsel bir veri yatmakta olabileceğini aklımızın kestiği konular, bir ayaklarını fantastik evrene atmış olmalarına rağmen bilimkurgu alanından kopmuş kabul edilmezler.)

Teks Willer baştan aşağı ilginç bir karakter.. Hakkaniyetli davranması, ihtiyacı olandan yardımını esirgememesi, dolambaçsız yöntemlerle çalışıp düşünmesi, tepesi attığında konuya doğrudan çenesi, yumrukları veya silahıyla girivermesi gibi özellikleriyle yarım yüzyıldan uzun bir zamandır ayakta.. Karakter itibariyle bir parça “Kaptan Kirkvari” sayılabilecek bu kahramanın geniş ovalar, stepler, ırmaklar ve derin kanyonlar arasında geçen Western maceralarının yolunun böyle sık sık bilimkurgu ve fantezi patikalarıyla çakıştığını görmek, biz meraklılar için oldukça keyif verici bir çeşni tadı vermekte.

Hazırlayan: Özlem Kurdoğlu

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

2024 bilimkurgu dizileri

2024 Yılının En Çok Merak Edilen Bilimkurgu Dizileri

2024, pek çok iddialı bilimkurgu dizisinin seyirciyle buluştuğu bir yıl olacak. Popüler roman uyarlamaları giderek …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et